SAĞLIK

“Teknoloji bağımlılarında böbrek taşı riski daha yüksek”

Abone Ol

Böbrek taşının neden olabileceğine değinen Üroloji Uzmanı Prof. Dr. Selçuk Şahin, “Böbreklerimiz vücudumuz için son derece önemli işlevlerden biri olan filtreleme işlemini yerine getirir. Vücut için faydalı olduğu bilinen maddeler vücut tarafından emilir. Geri kalan maddeler ise böbrekler sayesinde idrara dönüşerek vücuttan atılır. Vücuttan atılması gereken idrar içerisinde pek çok farklı mineral, tuz gibi maddeler bulunmaktadır. Çoğunlukla bu atıklar idrarla birlikte vücuttan atılır ve taş oluşumu gerçekleşmez. Ancak risk faktörlerinin varlığında ve sıvı alımının gerekenden az olduğu durumlarda, böbreklerin iç yüzeyinde yer alan ve emilimi sağlayan kısımlarda bu maddeler kristalize hale gelerek birikir. Zaman geçtikçe burada birikmeye devam eden kristalize oluşum böbrek taşına dönüşmektedir. Beslenme biçimleri, metabolik rahatsızlıklar, yetersiz sıvı alımı ya da sıvı kaybı ve bazı ilaçlar gibi pek çok etmen böbrek taşına neden olabilir” ifadelerini kullandı.

EBEVEYNLERİNDE TAŞ OLAN BEBEKLER DE TARANMALI

Genetik faktörlerin de üriner sistem taşlarının oluşumunda önemli risk faktörlerinden olduğunu söyleyen Prof. Dr. Şahin, “Genetik faktörlerin yaklaşık yüzde 30-35 etkili olduğunu biliyoruz. Bu yüzden özellikle ebeveynlerinde taş öyküsü olan çocukların ve bebeklerin mutlaka taramaya alınması gerekir” diye konuştu.

TÜRKİYE’DE DAHA FAZLA GÖRÜLÜYOR

Böbrek ve idrar yollarında taş hastalığı görülme sıklığının toplumda oldukça yüksek olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Şahin, “Hayatı boyunca bir insanın taş hastası olma ihtimali yaklaşık yüzde 10-15 civarındadır. Böbrek taşı görülme sıklığı dünyadaki coğrafik bölgelere göre değişiklik göstermektedir. Türkiye bu alanda taş hastalığının görülme oranının daha yüksek olduğu bir bölgedir. Ülkemizde özellikle Doğu’da taş hastalığı sıklığı yüzde 15’in de üzerindedir. Doğu Avrupa, Batı Asya ve Orta Doğu’da daha sık, Afrika ve Amerika’da daha nadir görülmektedir. Bu coğrafi bölgelerde egemen olan iklim koşullarının da katkısı olduğu bilinmektedir. Türkiye de sıcak bir coğrafyada yer aldığı için taş görülme oranı daha da yüksektir” şeklinde konuştu.

İDRARDA KAN GÖRÜLEBİLİR

Prof. Dr. Şahin, böbreğinde taş olan kişilerde sık görülen belirtileri şu şekilde sıraladı:

“Böbreklerin olduğu noktada, sırtta, kaburgaların altında, alt karın bölgesinde ve kasıklarda ağrı,

İdrarda kan,

İdrar yaparken yanma, ağrı ve sık idrar yapma ihtiyacı,

İdrar renginde ve kokusunda değişiklik,

Mide bulantısı ve kusma,

İdrar miktarında azalma,

Yoğunluğu değişen idrar akışı,

Böbrek taşı enfeksiyona neden olduysa idrar renginin bulanıklaşması ve koyulaşması,

Ateş ve üşüme-titreme görülebilir.”

AİLESİNDE TAŞ HASTALIĞI OLANLAR DİKKAT ETMELİ

Taş oluşumunda cinsiyetin, genetik ve çevresel faktörlerin, yaşam tarzının, diyetin başlıca etkenler olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Şahin, şunları söyledi:

“Taş hastalığı erkeklerde sıktır. Buna sebep olarak testosteronun taşın kimyasal yapısında olan okzalat sentezini ve kristalizasyonunu artırdığı, aksine taş oluşumunu engelleyen sitratın atılımının kadınlarda östrojen tarafından uyarıldığı gösterilmiştir. Ancak son yıllarda beslenme alışkanlığının değişmesi nedeniyle kadınlarda ve çocuklarda da hastalık artmıştır. Özellikle ailesinde taş hastalığı olanlarda risk 2,5 kat artmıştır. Sedanter hayat yaşayanlar, yatalak hastalar ve teknoloji bağımlılığı nedeniyle az hareket edenlerde daha sık görülmektedir. Obezite de taş hastalığı riskini artırmaktadır. Buna duruma obeziteye eşlik eden düşük idrar pH’ının, idrarla okzalat, ürik asit, fosfor ve sistin atılımın artışının neden olduğu gösterilmiştir.”

5 YIL İÇİNDE TEKRARLAMA OLASILIĞI YÜZDE 50

Böbrek taşı hastalığının genelde tekrarlayıcı bir hastalık olduğunu söyleyen Prof. Dr. Şahin, “Bir kere taş düşüren hastalarda 5 yıl içerisinde yüzde 50 oranında yeniden taş oluşabileceği bilinmektedir. Bu hastalar bol su içmeli, aşırı hayvansal ve yağlı proteinli gıdalardan sakınmalı, aşırı soğuklardan korunmalıdır. Taşın metabolik analizi ve altında yatan başka hastalık olup olmadığı incelenmelidir. Daha önce taş düşüren hastaların yıllık düzenli kontrollerini yaptırması önerilir” ifadelerini kullandı.

SES DALGASI YÖNTEMİ KULLANILABİLİR

Tedavide en önemli faktörlerin taşın büyüklüğü, böbrek içindeki yerleşimi, hastanın ağrısının şiddeti, taşın böbrek fonksiyonlarını bozup bozmaması ve enfeksiyon varlığı olduğunun altını çizen Prof. Dr. Şahin, “Böbrek taşının boyutu arttıkça, hastanın taşı kendiliğinden düşürme ihtimali azalır. Ayrıca böbrek toplayıcı sistemlerinde, üst kısımda yerleşen taşların düşme ihtimali, alt kısımda yerleşenlere oranla daha fazladır. Taş tedavisinde öncelikle taşın böbrekten ve/veya idrar kanalından temizlenmesi gerekir. Ardından taşın oluşum nedenlerine yönelik araştırma yapılıp, tekrar oluşumunun engellenmesi amaçlanır. 5 mm’ye kadar olan taşların büyük çoğunluğu verilen ilaç tedavisiyle ve bol sıvı alımı ile düşürülebilir. Taşın boyutu büyüdükçe müdahalesiz düşürme olasılığı azalır” dedi.

İLAÇLAR TAŞI DÜŞÜRMEZSE, KAPALI AMELİYAT ÖNERİLİR

Prof. Dr. Şahin, ilaç dışı tedavi yöntemleri hakkında şu bilgileri paylaştı:

“ESWL -vücut dışından şok dalgaları ile taş kırma- yani ekstrakorporeal şok dalgası, litotripsi yönteminde büyük taşları parçalamak için ses dalgaları kullanılır. Parçalanan taşlar doğal yollarla vücuttan atılır. Böbrek taşı tedavisinde ses dalgasıyla taş kırma -ESWL-, en fazla 3 kez denenmelidir. Aksi takdirde sırt ile karında morarmalar ve böbrek çevresinde kanamalar gibi bazı komplikasyonlara neden olabilir. Bunun dışında, ilaçla düşürülemeyen durumlarda taş ameliyatları da uygulanabilir. Taş cerrahisinde yöntem seçimi taşın boyutu, taşın yerleşim yeri -böbrek içerisinde veya idrar kanalı içerisinde- ve taşın tıkanıklık oluşturup oluşturmamasına göre planlanır. Taş ameliyatları günümüz teknolojisi ile tamamen kapalı şekilde -endoskopik- yapılmaya başlanmıştır. Artık böbrek taşlarının tedavisinde açık cerrahi ile ameliyat yapılmamaktadır ve önerilmemektedir. Böbrek içindeki taşlar bile artık kapalı yöntemle temizlenebiliyor. Bu sayede hastalarımız ameliyat sonrası çok az ağrı hissediyor, çok hızlı bir şekilde iyileşebiliyor ve günlük yaşamlarına kısa sürede dönebiliyorlar.”

DHA