Dünkü yazımızda “Hacıbektaş dergâhında pirin çıkardığı Ali Suyu‘nun aktığı Aslanlı Çeşme orada kültürümüzün simgelerinden biri olarak dururken, birileri neden orada burada ahmaklık sayıyor nisan yağmurları altında ıslanmayı?” diye sormayı unutmuşum.
Evrenin dört temel öğesinden olan su nisan yağmuru hâlinde toprağa rahmet diye iner de, insan ona yakalanmayı aptallık sayar mı? Varsın yağsın. Altında abdal misali ıslanmaya razıyım.
Nisan yağar sap olur, Mayıs yağar göç olur.
Nisan yağmuru; altın araba , gümüş tekerlek.
Erzurumlular, “Arsızın yüzüne it işemiş, ‘Nisan yağmuru yağir’ demiş” derler. Nisan yağmurları, sık sık ama kısa kısa yağarlar. Toprak suya kanar. Çifçimizin yüzünü güldürür. Bereket sunar. “Martta yağsın, yağmasın / Nisanda yağsın dinmesin / Mayıs öğünsün / Mayısta yağsın yıl öğünsün” diyen köylülerimiz boşuna söylememişler.
Onun için nisan yağmurları hep dört gözle beklenilmiş. Gelmezse eller gökyüzüne açılıp dualar edilmiş. Çocuklarımıza bile “Yağmur” adı verilirken, nisan yağmurlarının, arılığını, temizliğini, doğallığın simgesi olduğunu gözlerimizin önüne getirmişiz. Yeşilliğin, yeniden uyanışın, çiçeğin, böceğin hasılı toprak ananın beklediği vuslat olmuş nisan yağmurları... O mis gibi saçılmış, onunla toprak da buram buram kokmuş. Hayat dolmuş. Bizlere, annemize topladığımız burcu burcu sevgi çiçeklerini yetiştirmiş.
Oktay Rıfat, “Türkan” için yazdığı şiirlerin birinde ne güzel anlatır:
“Bulunmaz sevdâzede Fuzuli, Nedim
Kanayan aşklarıyla yaşarlar bende
Sevdiğim devletli sultanım efendim
Emreyle şiirler söyleyim kapında
Duyulmadık şiirler ağır ve güzel
Ki misali bulunmasın Acem'de bile
Gitsin kulaktan kulağa elden ele
Bir zamanlar gözlerin için yazdığım gazel
Ve kalbin sevda diye yandığı zaman
Ayın on dördüne karşı pencerede
Saçların çıplak omuzların gecede
Mısralarım dökülsün dudaklarından
Sen faydalı nisan yağmuru gibisin
Bereket ve huzur getirirsin şiire
Ebediyet çığırını açtın kadere
Bu baharın ve gönlün sahibisin
Nisan yağmurları bazen bardaktan boşalırcasına şaka yaparsa da, çoğunlukla günün ya da “Gecenin bir yerinde ılık ılık. / Çisil Çisil yağmur olup baharında, / Filiz filiz sevgilerin üzerine.” yağar. Esin kaynağı olur yüreklerimize. Şiirler yazdırır, türküler yaktırır, şarkılar besteletir. “cama vuran her damlada” eski sevgiliyi anarken o güzelim şarkıyı mırıldanmadan edemezsiniz.
Yıllar önce bir manzumemizde biz de demişiz:
“Belli, gerçek değil, bu onca düşmüş,
Derinden sevişmiş, yorgunca düşmüş.
Camlara asûde narince düşmüş;
Dingin mışıl mışıl yağıyor yağmur.
Leylâ olmuş Mecnunlara merhemmiş
Cana canmış, kana kanmış, Zemzemmiş,
Çatlamış topraklar özlemle emmiş:
Zengin, çisil çisil yağıyor yağmur
Vücut verdi ırmağına çayına
Muştular sunardı vuslat bağına
Şavkır dileklerle gökkuşağına;
Rengin, ışıl ışıl yağıyor yağmur
Bu bir rahmet, bereketler saçmakta,
Filiz filiz, damla damla içmekte,
Börtü böcek, elvan çiçek açmakta;
Ongun, kımıl kımıl yağıyor yağmur.
Gün olur bulutlar yıldırım yükler
Sağanak sağanak boşalır gökler
Boz bulanık seller söker, sürükler;
Engin, şarıl şarıl yağıyor yağmur.”
Yazarlarımız, şairlerimiz nisan yağmurlarını o kadar güzel anlatmışlar, o kadar güzel benzetmeler yapmışlar ki. Kimisi “Doğruluk, Erdem, Tanrı sevgisidir Nisan yağmuru gibi serpilirdi gönüllere.” derken, kimisi de “Çöldeki kumlar gibi susuzum, canım benim, çatlayan topraklar gibi susuzum. Ve mektupların nisan yağmuru.” deyivermiş.
Bir Kanada atasözünde “Nisan yağmuru Mayıs çiçeği getirir” deniliyor.
Hani mayıs çiçekleri derseniz, hele bir yol mayıs gelsin. Görelim Mevlâ neyler.