Bölgemizde yaşanan savaşın ateşi, her gün biraz daha yakıyor içimizi. Suriye iç savaşı, Türkiye'nin diğer sorunları kadar önemli. Dövizdeki önlenemez yükseliş, ekonomideki daralma, cari açığın yükselmesi, yatırımların azalması, yabancı sermayenin Türkiye'den uzak durmaya başlaması... Yani hayatımızı direk ilgilendiren her konunun altında Suriye ve Ortadoğu yatıyor.
Global ekonominin belirleyici aktörleri, Ortadoğu'nun nasıl bir şekil alacağı ve Türkiye'nin bundan ne kadar yara alacağını öngörmeye çalışarak alıyor kararlarını.
ABD, eski başkandan yeni başkana geçiş sürecinin "bitkisel hayat" dönemini yaşadığı için, Ortadoğu'da pasif kaldığını düşünenler var. Ama yanılıyorlar.
2017'nin, Türkiye'de başlayan yeni dönemin de başlangıcı olduğunu vurgulamıştım yılın ilk yazısında. Ve dünya devlerinin "cihatçı terör" olarak tarif ettikleri örgütlerle savaşmak için birlikte hareket edeceklerini. Bu dönem, Türkiye'yi de çok yakından ilgilendiriyor. Çok iyi planlayarak hızlı manevralar yapmak ve Ortadoğu'daki tavrımızı "reel politik" üzerine oturtmak zorundayız.
* * *
Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, "Suriye politikası baştan beri yanlıştı" dedi. Tam ifadesi şöyle: "Suriye politikasının baştan beri yanlış olduğuna inananlardanım."
Evet, yanlıştı... Stratejik derinlik denilen ve güzel hayaller kurduran strateji daha başlamadan çökmüştü. Şimdi bu resmen kabul edilmiş oldu.
ABD ve müttefiklerinin, Sykes Picot'tan bu yana hedefleri vardı Ortadoğu'da. Büyük Ortadoğu Projesi adıyla uygulamaya koydular. Irak'ta "nükleer silah" yalanına İngiltere ve Fransa da iştirak edince, "diktatör Saddam"ı devirip, Irak halkını özgürleştirmek gibi "cilalı bir hedef" çizip, Türkiye'nin de hissedar olduğu bir tarihi yanlışın fitilini ateşlediler.
Irak fiilen üç bölgeye bölündü ama hiç bir bölgenin halkı mutlu değil, güvende de değil... Her gün bir yerde bombalar patlıyor, bedenler parçalanıyor...
Libya'da da benzer bir durum var. Orada da iki ayrı devlet yapısı, bir de teröristlerin hakim olduğu bölge var. Irak'ta Saddam Hüseyin'i, Libya'da Muammer Kaddafi'yi mumla arıyor halk... Saddam Hüseyin, idamından önce "işbirliği" teklifini reddettiği ABD'lilere "Beni çok arayacaksınız" demişti. Haklı çıktı.
* * *
Suriye'de, kendi halkı için gözünü kırpmadan "ölüm emri" verebilen ve bir diktatör olduğu tartışmasız olan Beşer Esed, yine de arkasındaki "kilit" destekleri hiç kaybetmedi. Her şeyden önce Suriye sermayesi arkasında durdu Esad'ın. Rusya'nın "stratejik çıkarları" için desteğini artırması, "birkaç hafta" ömür biçilmesine rağmen koltuğunda kalmasını sağladı Esad'ın. İran'ın "mezhep dayanışması" da tabii... Bu savaşın henüz kazananı yok. Suriye halkından daha fazla kaybedeni de...
ABD, Irak'ı işgal yıllarında kurguladığı IŞİD adını verdiği canavarı Suriye topraklarında da etkinleştirdi ve birlikte hareket ettiği Batılı müttefikleri için yeni bir düşman yarattı. Bu terör örgütü adına yapılacak her eylem, ABD'nin bundan sonraki politikalarının destekçilerini de artıracak şekilde kurgulandı olay. 2011'de Suriye'deki birçok "silahlı muhalif" grubu eğiten İngiltere ve Fransa, tehlikeyi görüp uzak durmaya çalıştı. Ama Londra ve Paris'te kanlı eylemler ardı ardına gelince, tekrar ABD'yle omuz omuza durdular. Gaziantep'e, Kilis'e atılan füzeler, IŞİD'in Türkiye'de patlayan canlı bombaları olmasaydı, Türkiye bugün El Bab'ta savaşıyor olur muydu?
* * *
Rusya, Suriye'deki etkili rolünü, İran ve Türkiye'yi de yanına alarak "ABD'siz çözüm" noktasına getirmeye çalışıyor. Türkiye, BOP'un ve stratejik derinliğin ağır faturası yüzünden, Esad'ın bir süre daha koltuğunda kalmasına "evet" diyerek Rusya'yla çözüm arayışına katıldı. Türkiye üzerinden gelen lojistik destek sayesinde varlığını sürdüren Özgür Suriye Ordusu çatısı altındaki grupları da kapsayan bir "ateşkes" üzerinde mutabakata varıldı. İngiltere ve Fransa'nın Astana zirvesine dönük "kuşku taşıyan" ifadelerinin ardından işin rengi değişti. Ateşkese "evet" diyen birçok "silahlı muhalif" grup, Astana'ya katılmama tehdidinde bulundu.
Bu gruplar arasında İngiliz MI6 tarafından desteklenen Alluş ailesinin grubu Ceyş'ul İslam var. ÖSO içinde yer alan grupların "İran destekli güçler geri çekilene kadar Türkiye ve Rusya tarafından öncülük edilen ateşkes ve barış görüşmelerine katılmayacağız" açıklaması da tesadüf değil...
Türkiye ve İran arasında bu yüzden diplomatik gerilim gittikçe artıyor, karşılıklı suçlayıcı açıklamalar yapılıyor. Her açıklama, Astana zirvesine dönük umutları da baltalıyor. Suriye'de ateşkesi bozan her kurşun, Türkiye'de gerçekleşen her kanlı eylem, Ortadoğu denklemini lehine çevirmek isteyen ABD ve müttefiklerinin işine geliyor. Bugün "silahlı muhalif gruplar" denilen, yarın belki de "terörist" ilan edilecek olan gruplar üzerinde ABD, İngiltere ve Fransa'nın etkisi hâlâ sürüyor. Çünkü bu grupları onlar kurdu ve eğitti. Kayıtsız şartsız Ankara'yla birlikte hareket etmeyecek olan ve Astana'yı sabote eden her grupla lojistik bağlarımızı keserek, "baştan beri yanlış olan" Suriye politikamızı doğru yola sokmaya başlayabiliriz. Bu grupların günahlarından sorumlu tutulmamak için de bu şart...
Yeni dönem; Suriye üzerinden büyük hesaplaşmaların yaşanacağı ve ABD ile Rusya'nın Sykes Picot benzeri bir mutabakatla bizi de hedef alacağı bir dönem olmasın sakın?..