Aradan sadece birkaç gün geçti. Dün olduğu gibi bugün de 12 şehidimizi çabuk unuttuk.

Aynı günlerde oynanan Fenerbahçe-Galatasaray maçındaki tartışmalı penaltı pozisyonu kadar bile şehitlerimizi konuşmadık, konuşmuyoruz.

Daha da acısı, 12 şehit haberinin geldiği gün, TRT Müzik’te canlı yayında çalgılı eğlence programı vardı.

Aşırı tepkiler yükselince bir gün eğlenceye ara verildi!

Şaka gibi ama içimiz yanarken şehitlerimizi hiç ağzına almayanlar Gazze için yürüyüş yaptı.

Atalarımız yıllar önce, ateş düştüğü yeri yakar demişlerdi… Ne yazık ki, bu acı kural bugün de geçerli…

Ateş düştüğü yeri yakıp kavuruyor; biz uzaktan bakıyoruz, sonra da hiçbir şey olmamış gibi gündelik hayatımıza devam ediyoruz.

12 şehidimizin evlerini gördük… Çaresiz aileler, ekonomik sıkıntılarla da boğuşuyor.

Herkes aynı şeyi soruyor; “Niçin fakirlerin çocukları şehit oluyor?”

Hâlâ bu soruyu sorabilenlere şaşırıyorum…

Zengin çocukları askere gidiyor mu ki şehit olsunlar!

“Zenginimiz bedel öder, askerimiz fakirdendir” türküsü maalesef bugün kanun oldu.

Unuttunuz mu? Artık bedelli askerlik var…

Parayı veriyorsunuz, keyfinizi sürüyorsunuz. Parayı bulamayan garibanlar ise şehit oluyor.

Eskiden askere gitmek istemeyen yüzsüzler, adam ayarlar, çürük raporu alırlar, paçayı yırtarlardı. Şimdi bankamatik askerlik sayesinde ona bile gerek kalmadı…

Çürük raporu almak muhtemelen bedelli askerlikten daha pahalıya mal oluyor…

Bu yıl Ocak- Haziran döneminde 104 bin 84 lira ödeyen askerliğini yapmış sayıldı.

Temmuz-Aralık döneminde ise 122 bin 351 lira bedelli askerliğin ücreti…

11 aylık asgari ücret bile değil…

En düşük memur maaşının altı katından bile az.

Bugünkü kurla 4 bin 190 dolar… 5 bin dolar bile değil.

Bu parayla, yeni çıkan telefonlardan iki tane bile alamıyorsun.

Konu tabii ki sadece para değil…

Türkiye’de eşitliğin en çok uygulanabildiği, daha doğru ifade ile fakir ile zenginin yan yana geldiği yer askerlikti…

Zengini de fakiri de şu veya bu şekilde askerliğini yapıyordu, yapmak zorunda kalıyordu.

Şimdi parayı veren bankamatik er oluyor, parayı veremeyen garibanlar da şehit oluyor.

Askerliğini bedelli yapanlar ve sadece hatıra fotoğrafı çektirmek için asker elbisesi giyenler ise televizyon ekranlarında ve sosyal medyada nutuk atıyor.

Şehitlerimize güzellemeler düzüyor, şehitlik mertebesinden bahsediyorlar.

40 yıldır terörle mücadele eden ve her gün şehit haberleriyle uyanılan ülkemizde eğer bedelli askerlik kanunlaşmışsa…

Aman zengin çocuklarının burunları kanamasın diye bedelli askerlik kanununa evet denilmişse…

Toplum olarak biz de buna sessiz kalmışsak…

Şehitlerimizin vebali hepimizin omuzlarındadır…

***

Şehit komandonun mektubu

14 Haziran 2004 günü saat 23.00’te Şırnak/Beytüşşebap-Mezraa’da teröristlerce açılan ateş sonucu şehit olan Jandarma Komando Er Murat Akman’ın mektubu…

Murat Akman, doğduğunda ailesi tarafından bir çöplüğe atılarak terkedilmiş, Çocuk Esirgeme Kurumunda büyümüş…

18 yaşına geldiğinde zorunlu olarak Çocuk Esirgeme Kurumundan ayrılmış, ancak bağını hiç koparmamış. Oradaki çocuklara yardımcı olabilmek için elinden geleni yapmış.

Askerlik görevini komando olarak yaparken devletin kendisine bağladığı maaşı çocukların ihtiyaçları için Çocuk Esirgeme Kurumuna göndermiş.

Operasyona çıkmadan son mektubu olabileceğini düşündüğü mektubunu birlikte büyüdüğü arkadaşına ulaştırılmak üzere bir asker arkadaşına emanet etmiş.

Mektup bu arkadaşı tarafından Murat Akman’ın vasiyeti üzerine bir yayın kuruluşuna belirli bir ücret karşılığı devredilmiş. Şehit askerin vasiyeti üzerine medya kuruluşunun ödediği para Murat’ın büyüdüğü Çocuk Esirgeme Kurumuna bağışlanmış…

Şehit Murat’ın son mektubu…

“Bu yazı bir komando er mektubudur ve siz bu mektubu gazeteden okuyorsanız ölmüşüm demektir. Bir ailem olsaydı bu mektubu onlara yollamak isterdim ama yok.

Size koğuştaki ranzamdan yazıyorum. Şu an etrafımda Adana, Ağrı, Sivas, Edirne, Diyarbakır, Ankara, Antalya, İzmir, Urfa, Trabzon… Türkiye’nin dört bir yanından birbirini tanımayan ama birbirlerinin canını korumaya yemin etmiş bir sürü asker var. Birazdan operasyona gideceğiz, tek dileğimiz kayıp vermeden geri gelmek.

İlerde ölürsem eğer diye bir mektup yazmak çok zor. Aklına getirmek istemez ya insan ölümü, hani her zaman bir umut vardır ya. Askerliğim bittikten sonra yırtıp atacaktım bu mektubu ama şu an okuyorsanız yırtamadım demektir. Zaten pek de kalem tutmaz elim. Silah tutmayı daha iyi bilirim. Sizi korumam için siz öğrettiniz silah tutmayı.

Tuhaf olan siz bu mektubu okurken ben neden öldüğümü bile bilmiyor olacağım. Ya bir mayına bastım ya da yediğim bir kaç kurşun. Bileniniz var mı ben nasıl öldüm?

Kışlada her televizyona bakışımda birbirinizi öldürdüğünüzü, birbirinizin canını yaktığınızı gördüm. Müziğin sesini çok açtı diye komşusunu vuranlar. Gücü kadına yetenler. Cebindeki on lirası için adam vuranlar. Kız arkadaşına baktı diye alayını bıçaklayanlar.

Eti az pişti diye garsona çıkışan adam; sen rahat uyu diye kurşunlar başımın üstünden geçerken ben dağda her bulduğumu kesip yedim.

Arabasını solladılar diye levyesini kapıp arabadan inen adam, beni bir çöp bidonuna atıp giden anam; söylesene ben kimin için öldüm?

Yetimhanede ve askerde en güzel şeyin ekmeğin bölmek olduğunu öğrendik biz. Peki, size neyi bölmeyi öğrettiler?

Sizi önce Allah’a sonra birbirinize emanet ediyorum. Ben sizden razı oldum, Allah da sizden razı olsun.”

***

TEBESSÜM

 Balon

Afrin’de çatışmada şehit olmuş bir askerimizin evine giden binbaşı anlattı.

Şehidimizin ailesine taziyeye gittik. 5 yaşında bir kızı vardı. Elindeki mavi balonu hiç kimseye vermiyordu.

“Beraber oynayalım mı?” dedim. “Olmaz, patlarsa ölürüm” dedi. “Patlarsa ben sana yüzlerce balon alırım” dedim.

Minik bana şu cevabı verdi: “Babam şişirdi bu balonu, içinde onun nefesi var.”

 ***

 GÜNÜN SÖZÜ

Bazı insanları sebepsiz seversin, bazılarına bin sebep arar, yine sevemezsin.

Neyzen Tevfik