Çınarların ömrü uzun olur ama bizim çınarlarımız çok erken ayrılıyor aramızdan…

Kemal Çapraz, Ömer Lütfi Mete, Necdet Sevinç, Servet Somuncuoğlu, Durmuş Hocaoğlu, Haluk Dursun, Aydil Erol, Timuçin Mert, Hanefi Bostan…

En son Erdoğan Aslıyüce uçmağa vardı…

Ne hazindir ki çok kıymetli değerler aramızdan ayrılıyor ama onların yerlerini dolduramıyoruz.

Her gidenin yeri boş kaldı…

Erdoğan Ağabey Türk dünyası sevdalısıydı, sevdalı olmanın da ötesinde Türk dünyası uzmanıydı.

Sıradan insanların değil, Türk dünyası meraklılarının bile haritada yerini gösteremeyeceği, hatta adını bile duymadıkları Türk yurtlarını gidip gören ve kitabını yazan kişidir Erdoğan Aslıyüce…

Yıllar önceydi…

Erdoğan Aslıyüce’nin Türklerin yaşadığı bölgelere giderek, gezi hatıraları ve fotoğraflarının belgeleriyle yer aldığı “Adım Adım Türk Yurtları” isimli kitabını çalıştığım gazetede dizi olarak yayınlamak istemiştim.

Kendisinden izin alma gereğini bile duymamıştım.

Erdoğan Aslıyüce’nin Türk dünyası sevdasını bilmeyen o dönem gazetenin yöneticisi olan kişi, “Bizden telif falan ister aman başımıza sıkıntı almayalım” diyerek itiraz etmişti.

Erdoğan Ağabey’i arayıp durumu anlatınca o bilindik kahkahasını atmıştı…

Erdoğan Aslıyüce imzasıyla, her Türk yurdu için ayrı bir bölüm olarak 15 gün kadar yazı dizisi devam etti.

Türk dünyasından o kadar habersizdik ki, asırlardır Türk yurdu olan Başkurdistan’i kürdistan diye düzeltmek isteyenler bile olmuştu!

Türk dünyası sevdalısı olmak bir gönül işidir… Hiçbir ekonomik getirisi yoktur, hatta sizden alır götürür… Sürekli vermek zorunda kalırsınız…

Erdoğan Aslıyüce kimliğinden taviz verseydi, birilerine yamanmak istemiş olsaydı emin olun en önemli makamlara gelir, ekonomik olarak da çok üst seviyeye çıkardı…

Sadece Türk dünyası ve Hoca Ahmed Yesevi Vakfı ile ilgilendi… Bir de bıkmadan usanmadan ve inatla 30 yıldır Yesevi Dergisini çıkardı.

Hoca Ahmed Yesevi Vakfı bir dergâhtı…

Dergâh dediğim gününüzdeki yozlaşmış mekanlarla karıştırılmasın…

Hoca Ahmed Yesevi Vakfına yolu düşmeyen, vakfın sofrasında iftar veya kahvaltı yapmayan, en azından bir çayını içmeyen Türk milliyetçisi yoktur desem abartmış olmam…

Sadece Türk milliyetçileri değil, farklı dünya görüşündeki birçok insanın da uğrak yeriydi…

Yanlış anlaşılmasın farklı fikirlerin de yer bulduğu bir yer manasında söylemiyorum.

Sağcısı solcusu herkesin saygı gösterdiği bir insandı Erdoğan Ağabey…

Erdoğan Aslıyüce’nin Hoca Ahmet Yesevi gibi engin hoşgörüsü ve saygınlığı sayesinde herkes rahatlıkla girip çıkabiliyordu…

Sadece Türkiye’de yaşayanların değil, Türk dünyasının uğrak yeriydi Hoca Ahmed Yesevi Vakfı…

Temennimiz ve duamız Erdoğan Aslıyüce gibi değerlerimizin çok ama çok artması…

Mekanı cennet olsun.

***

Suskunlar Meclisi

Bir zamanlar bilginler ve şairler, “Suskunlar Meclisi” adıyla bir topluluk oluşturmuşlardı.

Üye sayısı otuz kişiydi ve bunu artırmıyorlardı. Üyeliğin ilk şartı çok düşünmek, az yazmak ve çok az konuşmaktı.

O zamanların meşhur şair ve bilgini Molla Camî, bu meclisin farkındaydı.

Günün birinde Suskunlar Meclisinin bir üyesinin öldüğünü duyunca, onun yerine aday olmak için bilginlerin bulunduğu köşke geldi.

Kendisini karşılayan kapıcıya bir şey söylemeden, ismini bir kâğıda yazarak o sırada toplantı halinde bulunan Suskunlar Meclisine gönderdi.

Meclis üyeleri bu teklifi görünce biraz üzüldüler. Molla Camî oraya layık bir bilgindi ama ölen üyenin yerine başka birini almışlardı.

Yeni bir üye için yer yoktu. Meclisin başkanı, bir bardağı tamamen suyla doldurduktan sonra Molla Camî’ye gönderdi. Zeki bilgin durumu kavramıştı.

Bir damla daha olsa bardak taşacaktı. Bunun üzerine o da hemen oracıktaki bir gül dalından küçük bir yaprak koparıp, nazikçe suyun üstüne koyuverdi.

Bardak taşmamıştı. Bunu içeri gönderdi.

Meclistekiler bu kibar cevabın manasını anlamışlardı. Zarif insanların yeri başkaydı. Üyeler, bu değerli bilgini de aralarına almaya karar verdiler.

Başkan listeye Molla Camî’nin adını ekledi. 30 sayısının sonuna bir sıfır koyarak, 300 yazdı. Bununla Molla Camî sayesinde, meclisin değerinin on misli arttığını belirtiyordu.

Listenin son şekli Molla Camî’ye gelince, meseleyi anladı. Ancak sayının büyük gösterilmesinden hoşlanmadı. Sağdaki bir sıfırı silerek, otuz sayısının soluna koydu. Yani 030 yazdı. Alçak gönüllü Molla Camî, böylece kendisini solda sıfır sayıyor, bardağı taşırmadığı gibi, o meclisin yapısını da etkilemeyeceğini söylemek istiyordu.

Diğer üyeler bunu görünce, saygı ve hayranlıkları bir kat daha artmış olarak Suskunlar Meclisinin yeni üyesini sessizce selâmladılar

(Alıntıdır)

 ***

TEBESSÜM

Cam

Bir sohbet sırasında bayrak şairi Arif Nihat Asya’ya şu haber verilir:

- Eğilir, bükülür, katlanır, istenilen şekle kolayca sokulur bir cam keşfedilmiş…

Arif Nihat gülümseyerek şöyle der:

- Desenize eninde sonunda camı da kendimize benzettik.

***

GÜNÜN SÖZÜ

Ey Dostlar! Cahillerle dostluk kurmaktan sakınınız.

Hoca Ahmed Yesevi