Son günlerin ana konusu vergi düzenlemeleri; daha doğru ifade ile vergilere yapılacak zam ve getirilecek yeni vergiler konuşuluyor…

Yeni vergi paketiyle, Katma Değer Vergisi (KDV) ve Özel Tüketim Vergisi (ÖTV) başta olmak üzere birçok alanda vergi oranlarının artırılacağı söyleniyor.

Garsonların aldığı bahşişten kira gelirlerine, para cezalarının artırılmasından yem ve gübredeki KDV istisnasının kaldırılmasına kadar birçok maddenin yer aldığı ifade ediliyor.

Vergi işi o kadar abartıldı ki, “Bayram harçlığından da vergi alınacak”, “Vergi konulacak şeyi bulanlar bakana haber versin” türü espriler yapılmaya başlandı.

Yeni vergi getirilmesi, mevcut vergilerin artırılması ekonominin iflasın eşiğinde olduğunun dolaylı itirafıdır… Ekonomi batmak üzereyse çare vergi yükünü artırmak değildir.

Ekonomik darboğazdan ve hayat pahalılığından en çok etkilenen dar gelirlilerdir, vergi yükü artırılırsa ağır faturayı ödeyecek olan yine dar gelirliler olacaktır.

Hatırlarsınız en son Çin’den getirilen araçlara yüzde 40 ek vergi getirildi. Yıllardır yerli ve milli TOGG ürettik diye hava basacaksın ama dünyanın diğer ucundan, Çin’den getirilen arabalarla rekabet edemeyince vergi yükünü artıracaksın.

Türkiye’de zaten vergiler çok ama çok yüksek. Düşünün bir kalem üretiyorsunuz, yüzde 20 KDV ödeniyor. Gelir vergisi, damga vergisi ve diğer vergiler hariç. Tek kalemde yüzde 20 vergi kesiliyor.

Sadece üretimde mi, hizmet sektöründe de öyle… Otobüs veya uçak bileti alıyorsunuz, yüzde 20’si direk vergiye gidiyor.

Hani otobüs biletleri çok pahalı diye dert yanıyoruz ya… 1.200 lira otobüs biletinin 200 lirası KDV, 2.400 liralık uçak biletinin 400 lirası KDV…

Vergi sadece KDV ile bitmiyor.

Yıllık 110 bin liraya kadar olan gelir için yüzde 15, 230 bine çıkarsa yüzde 20, 580 bine çıkarsa yüzde 27, sonrasında ise yüzde 35 gelir vergisi ödeniyor.

Sadece bu kadar mı? Örneğin daireniz veya arsanız var; satmak istiyorsunuz. Satış bedeli üzerinden yüzde 2 alıcıdan, yüzde 2 satıcıdan vergi alınıyor. Ayrıca döner sermaye payı diye tapu daireleri bir ücret daha alıyor. Değeri 100 bin lira olursa 4 bin, bir milyon olursa 40 bin lira alım satım vergisi ödenmek zorunda…

Aklınıza gelebilecek her şeyden vergi alınıyor. Konaklama vergisinden tutun da yurtdışına çıkış harcına kadar…

150 lira olan yurtdışı çıkış harcının on katı artırılacağı ve bin 500 lira olacağı söylendi. Sonra bin 750 lira, en son da 3 bin lira dendi…

Daha zam netleşmedi, beş bin lira olursa da şaşmamak lazım!

Ekonomiyi kurtarmanın yolu olarak aklımıza bir tek vergi ve cezaları artırmak geliyor.

Ekonomiyi darboğazdan kurtarmanın yolu, vergileri artırmak değildir.

Vergileri artırarak ekonomisini kalkındıran hiçbir ülke yoktur. Vergiyi artırmak demek, fakirliği daha da artırmaktır.

Ekonominin kurtuluşu şunun bunun cebindeki paraya göz koymak değil, üretim yapmaktır, üretimi teşvik etmektir… Üretim yapanların vergi yükünü hafifletmektir.

Vergi ile üretim ters orantılıdır. Vergi yükü artıkça üretici ülkeden kaçıyor, üretim azalıyor.

Büyük firmaların Türkiye’deki fabrikalarını Bulgaristan veya Romanya’ya niçin taşıdığını sanıyorsunuz…

Yeni vergiler umarım başımıza yeni dertler açmaz…

***

 

 

Zindandaki bilge

Rivayet olunur ki…

İspanya topraklarında kurulmuş ve yaklaşık 800 yıl saltanat sürmüş Endülüs Emevi Sultanlığı üzerine İspanyollar, Fransızlarla birleşip yola çıktığında sultanlıkta derin bir uyku hali hüküm sürüyormuş.

Sultan; saz ve müzik eşliğinde, saltanat gemisi ile gezmeyi kendine adet edinmişti.

Sultanın genç veziri; olanları görüyor ancak “Eğer şimdi hakikatleri sultana söylersem görevimden olurum” diye hesap yapıyormuş. O, daha uzun süre sultana vezirlik yapma hayalinde imiş.

Sultanın ordularının başkomutanı; olanları görüyor ancak “Eğer şimdi hakikatleri sultana söylersem görevimden olurum” diye hesap yapıyormuş. O, orduya akrabalarını doldurmakla meşgul imiş.

Sultanın maliye bakanı; olanları görüyor ancak “Eğer şimdi hakikatleri sultana söylersem görevimden olurum” diye hesap yapıyormuş. O, şehrin en güzel yerlerini kapatarak hanlar kervansaraylar yaptırmakla meşgul imiş.

Sultanlıkta Şam’daki halifenin bir temsilcisi varmış. Halifenin temsilcisi; temsilciliğin masraflarını sultan karşıladığı için sesini çıkarmıyor, sadece Şam’dan gelen yazıları tebliğ etmekle meşgul oluyormuş.

İspanyollar böylesine büyük bir gaflet içinde yüzen sultanlığı ilk hamlede ele geçirmişler, şehri yağmalamışlar. Sultanı rencide etmek için kadınları pazarına götürüp üç kuruşa satmışlar.

İspanyol kral, şehrin neden bu kadar kolay düştüğünü merek etmiş. Zindanda yaşlı bir adam bulmuşlar. Bu soruyu yaşına hürmeten ona sormuşlar.

Zindandaki bilge adam; sultan, sultanın genç veziri, sultanın ordularının başkomutanı, sultanın maliye bakanı, halifenin temsilcisi başta olmak üzere yöneticilerin hallerini anlatmış.

İspanyol kral “Peki bu adamları hiç mi uyaran olmadı? diye sorunca zindandan çıkan yaşlı adam şu tarihi cevabı vermiş: “Yapılan yanlışları görenlerin hepsi sultandan besleniyorlardı. Sistemden beslenenler sistemi düzeltemez ve değiştiremez. Böylece devlet çürür gider.”

(Alıntıdır)

 

***

 

 

TEBESSÜM

 

 

Beyan

Cuma hutbesinde hoca, doğruluktan, söz ve beyanların doğru olmasının öneminden bahseder. Yalan söz ve beyanların cezasını uzun uzun anlatır.

Temel hutbeden etkilenir. Eksik vergi beyanları gelir aklına, geceleri uyuyamaz. Sonunda vergi dairesine bir dilekçe yazar ve dilekçede şunları söyler:

“Gelir vergisi beyannamemde yanlış beyanda bulunduğum için geceleri gözüme uyku girmiyor. Bu nedenle kayıtlarımı yeniden gözden geçirdim ve 12 bin lira ilave beyanda bulunmaya karar verdim. Düzeltme beyannamem ilişiktedir. Eğer geceleri yine de uyuyamazsam, geri kalan kısmını da beyan edeceğim.”

 ***

GÜNÜN SÖZÜ

 Nereye gideceğini bilmiyorsan hangi yoldan gittiğinin hiçbir önemi yok.

Lewis Carroll