Suriye iç savaşını bugüne kadar hep bize "Diktatör Esad halkına zulmediyor, bu rejim değişmeli" diyerek izah ettiler. Evet, Esad bir diktatör. Devletin tüm yetkilerini elinde toplamış, tüm kararları tek başına alıp uygulama yetkisine sahip bir tek adam ülkesi Suriye. Esad'ı eleştirmek, uygulamalarını sorgulamak bile mümkün değil. Ona karşı yapılan eleştirilerin en küçüğü "hakaret" suçu sayılıyor, "vatana ihanet"e kadar varıyor suçlamalar.

Suriye'de iç savaşı tetikleyen olaylar ilk olarak, Büyük Ortadoğu Projesi'nin vaadettiği Arap Baharı'ndan etkilenerek, Ocak 2011 tarihinden itibaren küçük gösteriler halinde başladı. Olaylar, yolsuzluğa ve insan hakları ihlallerine karşı bir sivil başkaldırı olarak adlandırıldı tüm dünya tarafından.

Dera kentinde 15 Mart 2011'de duvarlara "Halk rejimin yıkılmasını istiyor" yazan öğrencilerin tutuklanması, hükümet karşıtı gösterilerin fitilini ateşlemişti. Esad rejimine karşı barışçıl gösterilerle başlayan olaylar, ülke çapına yayılarak kısa sürede iç savaşa dönüştü. Ordudan ayrılan askerlerin öncülük ettiği silahlı muhalifler ve rejim güçleri arasındaki çatışma, El Kaide ve diğer İslâmi görünümlü örgütlerin de katılmasıyla ülkeyi harabeye çevirdi. "İslami görünümlü" ifadesini özellikle kullanıyorum, çünkü bir dönem "mücahit" olarak kutsananlar, daha sonra "terörist" denilerek aşağılanabiliyor. Buna en iyi örnek, El Nusra olsa gerek. Çünkü, yakın zamana kadar bu örgütü "terörist" olarak tanımlayan ülke sayısı Şam ve dostlarıyla sınırlıydı.

* * *

Diktatör Esad için "kısa sürede yıkılacak, günleri sayılı" gibi ifadeler kullanılalı yıllar oldu ama Rusya ile İran'ın desteğiyle tüm planlar boşa çıktı. Diktatörün hakim olamadığı bölgelerde, terör örgütlerinin borusu ötüyor. IŞİD ve El Kaide'nin uzantısı örgütler, işgal altında tuttukları bölgelerde halka Esad'tan çok da farklı davranmıyor.

Esad, babasından kalma yöntemlerle yönetiyordu Suriye'yi. 1963'te ilan edilen Olağünüstü Hal, uzatıldıkça uzatıldı. Bu da, Esad'ın güvenlik güçlerine olağandışı gözaltı ve tutuklama yetkisi vermişti. Baas Partisi dışındaki diğer partilerin pek yaşama şansı kalmamıştı. Örgütlenme, toplanma ve ifade özgürlüğü o kadar sıkı denetim altındaydı ki, Esad'ın yönetim tarzına, kararlarına dönük en ufak bir muhalif duruş sergileme şansı kalmamıştı. Esad muhalifi olmanın en basit cezası, ekonomik olarak yok edilmekle başlıyor, işkence ve hapisle devam ediyordu. Esad güçlerinin gözaltına aldığı birinin akıbetini bile merak etmek "ihanetçiyle işbirlikçilik" olarak karşılık buluyordu.

Ülkedeki tüm basın organları da Baas Partisi'nin kontrolünde bulunuyordu. Baas ideolojisi dışında farklı bir bakış geliştirmeye kalkan gazeteci-yazarlar ve hatta bloggerlar sistematik olarak tutuklanmış ve yargılanmıştı.

Sosyal medya da sıkı denetim altında tutuluyor, erişim engelleri getiriliyor, uzun dönem kapatılıyor, açık kaldığı dönemdeki paylaşımlar içerisinde yer alan Esad karşıtı her şey de ağır şekilde cezalandırılıyordu.

* * *

Elindeki "tek adam"lık yetkilerini, yargıyı, güvenliği ve parlamentoyu dilediği gibi şekillendirmekte kullanan Esad diktatörlüğü, 6 yılı bulan iç savaştan demokratikleşerek mi çıkacak, yoksa aynen varlığını sürdürecek mi? Can alıcı soru bu...

Türkiye, Rusya ve İran'la varılan çok önemli bir uzlaşmayı duyurdu. Dün Türkiye ile Rusya, Suriye'de savaşan taraflara önerecekleri ateşkes planı üzerinde uzlaştı. Bu ateşkes, terör örgütlerini kapsamayacakmış. Ateşkesi duyuran haberde, planın, Beşşar Esed rejimi ve rejim yanlısı yabancı terörist grupların muhaliflerle çatıştığı tüm bölgelerde uygulanmasının hedeflendiği belirtiliyor.

Dışişleri kaynakları, DEAŞ, El Nusra ve PYD'nin kapsam dışında olduğunu bildirdi. Kaynaklar, yabancı güçlerin ülkeden çıkarılacağını ve ateşkesi bozana müeyyide uygulanacağını aktardı.

Ateşkesin başarılı olması durumunda rejim ve muhalifler, Türkiye ile Rusya öncülüğünde, Astana'da siyasi müzakerelere başlayacak.

* * *

Diktatör Beşşar Esad, Astana'da müzakerelerin bir tarafında söz sahibi olacak. Rusya ve İran da Esad destekçisi olarak yer alacak. Türkiye ve muhalifler ise diğer yanda...

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, dün üzerinde mutabık kalınan ateşkes planıyla ilgili açıklamasında Esad'lı bir geçiş sürecinin imkansız olduğunu vurgulayarak "Suriye muhalefeti de bunu kabul etmez" dedi.

Astana'da masanın diğer yanında yer alacak olan İran, daha şimdiden Türkiye'nin Suriye topraklarında bulunmasının uluslararası hukuka aykırı olduğuna dair açıklamalar yapmaya başladı. Türkiye, Astana'ya El Bab'ı ÖSO'ya teslim etmiş olarak gitmek istiyor, İran ve Şam yönetimi ise tam tersini...

Türkiye için Esad'ın varlığından daha hayati konular var. İşte bu yüzden, Suriye'nin geleceğinin Esad'ın varlığı veya yokluğu üzerine değil, toprak bütünlüğü üzerine kurulması gerekiyor. Neticede, tüm yetkileri elinde toplamış olması Esad'ın da bir ölümlü olduğu gerçeğini değiştirmiyor..

Diktatörler yıkılmaz olsaydı, Firavun da yıkılmazdı...