Ansiklopediler vals ile ilgili özet olarak şu bilgiyi verirler: “Vals, 3/4 zamanlı bir Avusturya dansıdır. En belirgin özelliği, çiftlerin birbirine sıkıca tutunup bir nokta çevresinde dönerek dans etmeleridir.

Vals’in çıkış kaynağı, 16. yy ortalarında Fransa’nın Provence bölgesidir. “Valto” olarak adlandırılan folklorik bir dans, olarak da tanımlanır. Hatta İngiltere Kraliçesi I. Elizabeth’in Leicester Kontu ile bu dansı yaptığı tablo büyük ün kazanmıştır.

Türklerde vals musıkisi içinde “Gülnihal”in yeri yükseklerde. Bir hayal dünyasında kelebekler gibi tatlı bir ezgili ezinç içine sürüklenir ve içinde eririm.

Kaç yıl önceydi hatırlamıyorum. Bir kasım ayında Altunizade veya Caddebostan Kültür Merkezi’nde Dede Efendi’yi anlatırken, Gülnihal’in öyküsüne sıra gelince Mehmet Çiçek ve Aydan Çiçek kardeşlerim sahnede “Gülnihal eşliğinde vals yapmışlardı. Mutlu olmuştum. Ama içimde, Dede Efendi’nin Sultanahmet’teki evini kullanan dernek veya vakfın, etkinliğime ev sahibi olmamasının burukluğunu hâlâ taşırım.

Gülnihal’in hikâyesini anlatmadan önce, Hamamizade İsmail Dede Efendi’ye ilişkin üç beş satır başı aktarayım:

9 Ocak 1778 İstanbul’da doğdu. Mevlevi olduğu için “İsmail Dede” “Dede Efendi”, babası hamam işletmecisi olduğu için, “Hamâmîzâde” (hammâmîzâde) diye tanındı.

Öğrenciliği sırasında sesinin güzelliğinden dolayı İlahicibaşı olan İsmail, ilk musiki derslerini Anadolu Kesedarı Uncuzâde Mehmet Emin Efendiden aldı.

Yenikapı Mevlevihanesi’nde Ali Nutki Dede ile kardeşi Abdülbâki Nasır dede ve devrin ileri gelen musikişinaslarından yararlanarak kendini yetiştirdi. Ney üflemeyi Abdülbâki Nasır Dede’den öğrendi.

Ali Nutki Dede’ye bağlandı. 3 Haziran 1798’de çileye soyundu. Kısa bir süre sonra babasını kaybetti.

Yenikapı Mevlevihanesi'nin bu genç müridi, çilesinin ikinci senesinde ilk bestesini yaptı: 

“Zülfündedir benim baht-ı siyahım

Sende kaldı gece gündüz nigahım

İncitirmiş meğerki seni ahım

Seni sevdim odur benim günahım”

mısralarıyla başlayan buselik şarkısı musiki çevrelerinde büyük yankı uyandırdı.

 Üslûbu ve melodik yapısı farklı olduğu için eserin bestekârını merak eden III. Selim, İsmail Dede’yi saraya çağırarak şarkıyı kendisinden dinledi.

Dede Efendi 6 Mart 1801’de çilesini tamamladı, “dede” unvanını aldı. Bir süre sonra ünü yayıldı. Padişahın takdirini kazandı.  Sarayda haftada iki defa düzenlenen küme fasıllarına hanende olarak katılmaya başladı.

1802 yılının ilk aylarında saraylı Nazlıfer Hanım’la evlendi. Dergâhtan ayrıldı.

Âyin günleri Mevlevihane’ye gidiyordu. Odasında musiki dersleri veriyordu. İsmail Dede II. Mahmut devrinde sarayla ilişkisini sürdürdü. Şakir Ağa ile aralarında sürekli rekabet vardı. 1812’de “musâhib-i şehriârî” ler arasına alındı, bir müddet sonra da müezzinbaşılığa getirildi.

Ayrıca bizzat padişah tarafından Murassa’ imtiyaz nişanı ile ödüllendirildi. Sultan Abdülmecid döneminde müezzinbaşılık görevi devam etmesine rağmen sarayda eski samimi havayı bulamadı.

1842’de isteği üzerine saraydan ayrıldı. Sultan Abdülmecid tarafından kendisine Ahırkapı civarında bir konak verildi. Dört yıl sonra talebeleri Dellalzâde İsmail ve Mutafzâde Ahmed efendilerle birlikte padişahtan hacca gitmek için izin aldı.

Hac yolunda. Kuybünnayi Osman Dede’nin unutulmaya yüz tutan mi’raciyesini bu talebelerine meşk etti. Yakalandığı kolera hastalığından kurtulamayarak 10 Zilhicce 1262  yani 29 Kasım 1846’da Mina’da vefat etti. Mekke’deki Cennetüü’l-muallâ’da Hz. Hatice’nin ayakucuna defnedildi.

Yarınki yazımda size “Gülnihal”in öyküsünü anlatacağım. Bu öyküyü musikisinin eşleğinde okumanızı diliyorum.