31 Martta seçim var. Belediye başkanları ve belediye meclis üyeleri ile muhtar ve azalarını seçeceğiz…

Daha doğru ifade ile seçmiş gibi yapacağız!

Çünkü biz belediye başkanlarını, hatta belediye meclis üyelerini seçmiyoruz.

Önümüze konulan üç beş seçenekten sadece birini tercih ediyoruz…

Seçmen olarak, hatta partililerin bile belediye başkan adaylarının veya belediye meclis üyesi adaylarının belirlenmesinde en küçük bir söz hakkı yok.

İstanbul büyükşehir belediye başkan adaylarının nasıl açıklandığını hatırlayın…

Önde gelen partililerin ve gazetecilerin bile öncesinde kimin aday olacağına dair bir bilgisi yoktu. Çünkü adayları parti genel merkezinde üç beş kişi, çoğu zaman da bir kişi belirliyor.

Teşkilatların, il veya ilçe başkanlarının zerre kadar etkisi olmuyor.

Göstermelik bir teamül yoklaması veya ön yoklama yapılıyor, sonuçlar bile açıklanmıyor. Sandıklar açılmadan genel merkeze yollanıyor. Teamül yoklamasında, kimin ne kadar oy aldığını çoğu zaman adaylar bile bilemiyor.

İstisnalar hariç teamül yoklamasına katılanlar aday bile gösterilmiyor.

İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyükşehirleri geçtim, Rize’nin en ücra köşesindeki belde ile Adıyaman’ın beldesinde bile belediye başkan adayları ile meclis üyesi adayları genel merkezde belirleniyor.

Bazı küçük beldelerde istisna olarak bağımsız adaylar öne çıkabiliyor veya partisine kazan kaldıranlar olabiliyor.

Onun dışında her şey Ankara’daki parti merkezindeki daracık bir odada yazılıp çiziliyor, vatandaşlardan da belirledikleri adaylara oy vermeleri isteniyor.

En demokratik yapılanı ise muhtarlık seçimleridir.

Kimseden icazet almadan herkes aday olabiliyor, partiden veya şundan bundan izin almak derdi yok, hatta aynı partili adaylar bile kıyasıya yarışabiliyor,

Köylerde ve taşrada herkes birbirini tanıdığı için daha sağlıklı seçim yapılabiliyor.

Özellikle köylerde akraba dayanışması ve hatır gönül işi daha fazla devreye giriyor ama yine de muhtar seçimleri belediye başkanlığına kıyaslanamayacak kadar demokratik yapılıyor.

Kimi zaman tek aday üzerinde bile uzlaşma sağlanabiliyor.

Bizde hiç dikkat edilmeyen bir husus da belediye meclis üyeliği seçimleridir.

Belediye meclis üyeleri umursanmaz, hatta gereksiz bile görülür.

Aslında belediye meclis üyeliği milletvekilliğinin tabana yayılmış halidir. İlde veya ilçede yapılacak veya yapılmayacak işlere belediye meclisinde karar verilir. Önceliği belediye meclisi belirler.

Bu sebeple özellikle belediye meclis üyelerinin bu konuda yetkin ve donanımlı olması şarttır.

Bizde ise hatır için belediye meclis üyesi seçimleri yapılır… En iyi olanı değil, en hatırlı olanı veya parti genel merkezinde en etkili olanı aday gösterilir.

Çünkü bizim anlayışımızda tek yetkili belediye başkanıdır, belediye meclis üyesi dediğin nedir ki gözüyle bakıyoruz.

Diyeceksiniz ki Meclis’in bile yetkisi ve etkinliği azaldı…

Sıra belediye meclis üyeliğine gelene kadar daha çok işimiz var.

***

Mantık ne öğretir?

Öğrenciler o yılın ders programında yeni bir ders olduğunu fark ederler. Dersin adı Mantık’tır ve derse yaşlıca bir profesör girecektir. Nihayet, ilk Mantık dersi başlar.

Öğrencilerden biri söz hakkı ister:

- Sayın Profesör, “Mantıklı olmak bize ne kazandırır? Mantık bize ne öğretir? Lütfen her şeyden önce bunu anlatır mısınız” ricasında bulunur.

Profesör, kendisine merak ve şüpheyle bakan öğrencilerine döner:

- Mantık dersinin insanların düşüncesine yaptığı etkiyi açıklamak biraz güçtür. Onun için bunu sizlere bir örnekle açıklamak istiyorum. Farz edin ki, maden ocağından iki insan çıkıyor… Birisinin üzeri tertemiz, diğerininki ise kömür karası içinde… Bunlardan hangisinin yıkanması lâzımdır?

Öğrenciler, hiç tereddüt etmeden cevap verir:

- Elbette, kirli olanın yıkanması gerekir!

Profesör, tebessüm ederek konuşmasına devam eder:

- İşte evlâtlarım… Mantık bu soruya cevap vermeden önce şunu sorar: “Nasıl olur da bir maden ocağından çıkan iki kişiden birinin üzeri tertemiz iken diğerininki kirli olabiliyor?”

***

TEBESSÜM

 Az bile

İki berduş kasaba meydanında avare avare dolaşırken bir kalabalığa rastlamış. Bakınırlarken, bir güvercin uçup berduşlardan birinin omzuna konmuş.

Herkes toplanmış, berduşa “Sen padişahımız olacaksın” demişler. Berduş “Olmaz” diye ısrar etse de, inatçı kasabalılara yenik düşmüş. Padişahlığı kabul edip arkadaşını da sadrazam yapmış.

Aynı gün de başlamış zulme, boyun vurmaya, vergi salmaya… Arkadaşı, “Yapma, halk kızacak” deyince çiçeği burnunda padişah cevap vermiş:

“Güvercin uçurup padişah seçen halka böylesi az bile…”

***

 GÜNÜN SÖZÜ

Bütün politikacılar daha çok gelecek seçimleri düşünürler, devlet adamı gelecek nesilleri.

Linda Lingle