Sivas ellerinde Kul Yusuf’un bir türküsünü söylerler. Bazen vecde gelmiş dervişin ilahi söyleyişi gibi kendimden geçip söylemek isterim. Ne özlü, ne yalın bir deyiştir o: “Şu benim divane gönlüm / Yine hubdan huba düştü / Mah cemalin şulesinden / Çalkalanıp göle düştü” Sevgilinin ay gibi güzel yüzünden göle düşen, ışıltı hangi renge döner, onu ben değil Ahmet Haşim bilir.
Şarkılarda aşkın, sevdanın makamı kalptir. Türkülerimizde o makam gönül olur. Nefis, kalp ve ruh… Bunların gelişimi başlı başına bir yazı konusu olabilir. Fiziki olarak kalp, bir et parçasıdır. Ama, Allah’ın nûru vurduğu zaman, onun adına “Gönül” dersiniz. Uzun söze gerek yok. Kalbin adı “Gönül” olur.
Mevlana şöyle söylemiş: “Gönül dili bambaşka bir dildir, hiçbir dile benzemez. Gönül birliği dil birliğinden üstündür. Gönülden sözsüz, işaretsiz, yazısız yüz binlerce tercüman zuhûr eder.”
Bana “Kalpler vardır sevgiyi paylaşmak için,” diye yazmış bir sevgili. Bildiğim dersi yineliyor. Halbuki ben o sınıfı çoktan geçtim!
Madem ki eski sevgili dost, “Kalpler vardır sevgiyi paylaşmak için” diye yazmış. kalplerden söz edeyim. Size bir konser vereyim. Bir an için koltuklarınıza gömülünüz. Gözlerinizi kapayıp, o yıllara ve o yere gidiniz. Ama gençseniz ve sevgiliniz yanı başınızdaysa, ellerinizi ve gözlerinizi birbirinden ayırmayınız.
Hicazdan başlayalım. İlk şarkımızı Ferit Sıdal’dan alalım:
“Kalbimin her köşesi bin bir hatıra saklar,
Geçti baharı ömrün, saçıma düştü aklar, ...”
İkinci şarkımızı Mehmet Gökkaya’nın güftesinden Erol Sayan nihavent makamında bestelemiş. Benim yaşta olanların yüreğinin paslanmaya yüz tutmuş tellerine şöyle bir dokunuveriyor:
“Kalbe dolan o ilk bakış / Unutulmaz unutulmaz / Sevda ile ilk uyanış / Unutulmaz unutulmaz ...”
Unutulmaz elbet. Eğer günübirlik gönül eğlendirdiğin biri değilse unutulmaz. Sevgili de, dost ta unutulmaz.
Ertuğrul Şevket Avaroğlu’nun şiirini Osman Nihat Akın Nihavent makamında bestelemiş:
“Kalbimdeki son aşka inerken kara perde
Bir ağlayacak göz aradım bendeki derde ....”
Bugün hüzün zamanı değil. Atatürk ve Cumhuriyet sevgimiz dorukta.
Şayeste Hanım şiirini böyle yazdı, Muzaffer İlkar da “Hüzzam” makamında bestelediyse ben ne yapayım: ““Kalbime koy başını doktor, nabzımı bırak / Gülen gözüme değil ağlayan gönlüme bak ...”
Bir hüzünlü şarkı da benden. Şöyle Selâhattin Pınar’ı, Yahya Kemal’ı rahmetle andırmak için:
“Kalbim yine üzgün seni andım da derinden
Geçtim yine dün eski hazan bahçelerinden ..”
“Kalbimde açılmış dağılan bir güldün,” diyen İzak Varon’dan, “Kalbime yuva yaptın sonra yıktın” diyen Arif Sami Toker’den, “Kalbime hasretin zehri döküldü,” diyen Mustafa Nafiz Irmak’tan; her dinlediğimde beni ağlatan, dinleye dinleye şişeler dolusu rakı içtiğim Şükrü Tunar’ın “Kalbimi bezlederim minneti zevkle dilesen / Bir muhabbet kuşu da ben olurum sev diye sen” den söz etmeyeceğim.
El ele, göz göze, toz pembe yıllarını yaşayanlar için bu şarkılar: İlkini, Muazzez Kürdan’ın güftesinden Şekip Ayhan Özışık bestelemiş:
“Kalbimin sahibi sensin orda yalnız sen varsın
Benim için sen her şeysin,neş'esin hayatsın ...”
Vecdi Bingöl’le, Sadettin Kaynak ne güzel ikilidir Türk sanat müziğimizde. Biri yazmış, diğeri bestelemiş onca şarkıyı. Bu şarkı da öyle. Dinlesin gençler diye:
“Kalplerden dudaklara yükselen sesi dinle.
Bu içten duyuşlarla baş başayız seninle ….”
Son şarkımız da nihavent ve Turan Taşan’ın bestesi olsun. Birlikte söyleyelim:
“Kalplerimiz bir olsa / Dünyamız başka başka / Olsun varsın diyorsan / Kim karışır bu aşka ..”
Evet ben kalplerimizin coşkusuna, Cumhuriyet’in 100. Yılında güzel duygularla doluşuna, şarkılardan da bir tat katmak istedim. Sözü Mevlana’dan son mesaja içtenliğimi ekleyerek herkese yansıtayım: “Kalp deniz, dil kıyıdır. Denizde ne varsa kıyıya o vurur.”