Yoksun kimseler, belki, belki diyerek bir süre sonra durumlarının değişeceğini sanıp avunur. Umuttur bu. Yoksul insanlar aç kalsalar bile, onları umutları doyurur umutları yaşatır. “Umut fakirin ekmeği, ye Mehmet, ye!” diyeceğim ama insanlarımızı reyting için sağlık manyağı yapan ve her şeye maydanoz olanlar fakirin ekmeğine de yasak koydular. Artık umut fakirin avuç içidir yala Mehmet yala! diyeceğiz.

Yeni yılın ilk yazısında her şakanın arkasında bir gerçek vardır, sözünü de cebimize koyarak, nalına, mıhına şaka yapayım istedim. Tabi, fıkra anlatmak gibi şaka yapmak da beceri ister ki. Zaten beceri fakiri olduğumu herkes bilir.

Neyi imiş? Umut avcunuzun içidir. Yalayınız.

Neler neler umut etmiyoruz ki?

Kardeşliğin doğduğu, sevgilerin birleştiği, belki durgun, belki yorgun, yine de mutlu, yine de kutlu, yine de umutlu, yine de sevgi dolu, sağlık, esenlik, esinlikli 2025  umuyoruz. Umuyoruz ki, geleceği oluşturacak her yeni gün, bir önceki günden daha güzel olsun.

2025’e girerken de içtenlikli dualarımız sevgi ve barış içermeli. Salgınların, savaşların, acıların, türlü felaketlerin, intizarlarla geçip giden koca bir yıl gibi geride kalmasını arzuluyoruz.  Keşke televizyonlarda her kafadan bir ses çıkaran felaket tellalları olmasa.

Daha dün “Milenyum” coşkusunu yaşıyorduk. Çevremizde tabelalar vitrinler bir anda sözcük dağarcığımıza giren “Milenyum”la tanışmıştı. Bugün o milenyumun ilk çeyreğinin son yılının içine giriverdik.

Unutmayınız ki, sevgi, amaç ve umut hayatın kaynağı… Sevgili genç arkadaşlarımız, sevgi bestesinin tınıları yüreğinizden eksilmesin. Yeni yılda yeni ve kalıcı dostluklarınız pekişsin. Gülücükleriniz hiç bitmesin, güzellikten yana amaçlarınız, umutlarınız gerçekleşsin.

Yılbaşında her yıl gelen, mesajlar bu yıl buruk. Zorlasam da bana içten gelmiyor. Çoğunuzun bildiği ortak bir mesajla, her yıl yinelediğim gibi  özlemlere kucak açmak istedim:   

Mutluluk bankasının sevgi şubesinde, 2025 numaralı hesabınıza, 365 gün daha yatırıldı. Sağlık, esenlik, esinlik içinde harcayınız. 2025 yılındaki toplumsal travmaların üzerini bembeyaz karlar örtsün. Karların altında o acılar, kardelen çiçeklerine, gelinciklere dönüşsün, ufkumuza, bahtımıza güzellik olup açılsın.

Kuşkusuz ki, yılbaşı veya yeni yıl bir yılın bitiminin ve yeni bir yıla başlangıcın kutlandığı kültürel bir olay…  İçerisinde Türkiye’nin de bulunduğu Gregoryen takviminin kullanıldığı ülkelerde yılın ilk günü.

Zamanı ve mekânı karıştıran sığ düşünceli kimi kimseler, bir Hristiyan bayramı olan ve İsa'nın doğuşunu simgeleyen Noel ile yılbaşını karıştırır. Bazı ülkelerde Noel ve Yılbaşı tatilleri birleştiriliyor. Sanılanın aksine ağaç süsleme ve hediyeleşme gibi aktiviteler yılbaşında değil, Noel'de gerçekleştiriliyorlar.

Önce size birkaç cümle ile Noel’den söz edeyim ve sözümü bizim Hristiyanlıktan dört bin yıl önce başlayan folklor tarihimize, bu süreç içinde gelenek ve göreneklerimize yansımalarını getireyim.

Evet, Noel, her yıl 25 Aralık tarihinde İsa'nın doğumunun kutlanıldığı Hıristiyan bayramı. Ayrıca Doğuş Bayramı, Kutsal Doğuş veya Milât Yortusu olarak da biliniyor. 20. yy'ın başlarından itibaren Noel, Hıristiyan olmayanlar tarafından da kutlanan, dinî motiflerinden arınmış, hediye alışverişi etrafında yoğunlaşan bir bayrama dönüşmüş.

Noel sözcüğü Latince Natalis (doğum) kelimesinden geliyor. Fransızcaya geçişinde Noël kelimesi olmuş ve Türkçeye Fransızcadan geçmiş.

Bir diğer iddiaya göre Noel kelimesi, Galya dilinde (Keltçe) yeni anlamına gelen “noio” ile güneş manasına gelen “hel”in birleşmesiyle oluşmuş. “Yeni güneş” anlamına gelmekte…

Roma İmparatorluğu döneminde halk, mutlu bir olayı karşılamak ve kutlamak için, duygularını “noel, noel” diye bağırarak dile getirirmiş.