İlk gazete hangisi? Takvim-i Vekayi mi, Tercüman-ı Hakikat mı? Maalesef gazeteciler, fikir birliğine varamadılar.
İlk adı Gazeteciler Cemiyeti olan Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, basın ile ilgili özel bir günün belirlenmesini düşünmüş bazı çalışmalar yapmıştı. Önceleri Türkiye’de çıkan ilk gazetenin tarihi bu önemli gün için uygun görülmüştü. Bazı kişilerin Osmanlı toprakları içerisinde çıkan ilk gazetenin 1831 tarihli Takvim-i Vekayi’yi kabul etmesine karşılık, kimileri de Takvim-i Vekayi’yi “Resmi Gazete” olarak görüp, ilk Türkçe gazete olarak 1861 yılında çıkmaya başlayan Tercüman-ı Hakikat gazetesini kabul etmekteydi. Hasılı, 24 Temmuz 1908 Sansürün kaldırılış gününü “Gazeteciler Günü” olarak İlân etmişlerdi.
25 Temmuz 1908'de, 30 yıldan sonra, ilk kez gazeteler sansürsüz yayınlandı. 24 Temmuz 1908’de II. Meşrutiyet İlân edildiği zaman, İstanbul’da dört gazete çıkıyordu. İki ay içerisinde çoğunluğu Abdülhamit iktidarına muhalif olan iki yüzün üzerinde gazete çıktı. Özgürlük, eşitlik, anayasa, meşrutiyet kavramlarını kullanan gazetelerin tirajı yükseldi. Gazete ve dergi sayısı 353'ü buldu.
Paris ve İstanbul’da yayımlanan Şura-ı Ümmet, (1902-1910). Paris’te yapılan I. Jön Türk Kongresi’nden sonra Ahmet Rıza ve arkadaşları tarafından çıkarıldı. Türkçülük düşüncesinin ilk savunulduğu yayın organlarından biriydi. Ahmet Rıza ve Samipaşazade Sezai tarafından yönetiliyordu. Daha sonra İttihat ve Terakki’nin yayın organı oldu. II. Meşrutiyet’in ilanından sonra yayımını İstanbul’da sürdürdü. Ali Kemal, Ahmet Ferit, Yusuf Akçura, Ahmet Ağaoğlu, Samipaşazade Sezai yazarlardan başlıcalarıydı.
24 Temmuz 1908'den 31 Mart Vakası'nın gerçekleştiği 13 Nisan 1909'a kadar basın altın günlerini yaşamıştı. 31 Mart olayında Tanin ve Şura-ı Ümmet gazetelerine saldırıldı. Sokaklarda öldürülenler oldu. II. Abdülhamit’in yerine V. Mehmet Reşat tahta geçti. Mehmet Reşat, 2 Kasım 1844'de İstanbul'da, Sultan Abdulmecid'in oğlu olarak doğdu. 1909-1918 yılları arasında hüküm süren Osmanlı padişahıydı. Saltanatının ilk döneminde Doğu Anadolu'da ayaklanmalar çıktı. Bu sırada Arap ülkelerinde de bağımsızlık hareketleri baş gösterdi. Bu karışıklıklardan yararlanan İtalya, 1911'de Trablusgarp ve Bingazi'ye asker çıkardı. Ardından 1912'de, 12 adayı işgal etti. V. Mehmet, 23 Ocak 1913'deki Babıali baskınından sonra, devlet yönetimindeki tüm denetimini yitirdi. Devlet yönetimi tamamen Enver Paşa ve Talat Paşa'nın eline geçti. 3 Temmuz 1918 yılında İstanbul'da öldü.
Mehmet Reşat tahta geçtiğinde Askeri yönetim İlân edildi. Basına tekrar sansür uyguladı. Bazı gazeteleri kapattı. Kapatılan gazetelerin benzer bir adla yeniden yayınlanmaları sonucu 28 Nisan 1909'da Basın Kanunu tasarısı parlamentoya sunuldu. Böylece 45 yıl yürürlükte kalan 1864 Matbuat Nizamnamesi’nin yerini 1909 Matbuat Kanunu almıştı..
1909 tarihli Matbuat Kanunu’na göre, gazete çıkarmak için izin almak gerekiyordu. Yurttaşları suç işlemeye yönelten yazılarla, ahlak kurallarına aykırı resim ve yazı yayımını yasaklamaktaydı. Cevap hakkı tanımakta; basın yoluyla halkı suç işlemeye kışkırtma durumunda hükümetin güvenliği korumak amacıyla gazeteleri kapatacağını belirtmekteydi. Ayrıca, hanedanın, Ayan ve Mebusan Meclisi'nin, mahkemeler, ordu ve donanmanın, konsolosların aleyhine yayını yasaklamakta, sultana yazıyla hakaret edilemeyeceğini hükme bağlamaktaydı. Gazetenin sorumlu müdürlerinde 25 yaş ve yedi yıllık idadi ya da yükseköğretim görme koşulu getirilmişti. 1909 Yasası’nın yürürlüğe girmesinden sonra, 353 olan gazete sayısı 1912'de 45'e düştü.
1909 yılında yapılan değişiklikle Kanun-i Esasi’nin 12.maddesi “Matbuat kanun dairesinde serbesttir, hiçbir veçhile kablettab teftiş ve muayeneye (Basım öncesi denetim ve incelemeye) tabi tutulamaz” şeklinde değiştirilerek, Anayasa’ya sansürü önleyen hüküm konulmuştu.