1876'da Diyarbakır'da doğan Ziya Gökalp, 25 Ekim 1924 de İstanbul’da öldü.

Bir yanda küreselleşme adıyla anılan  iki kutbun çekimine girerken, diğer yanda, milli hayat mı yoksa ümmet hayatımı yaşayacağımızın tartışıldığı günümüzde; Ziya Gökalp’in düşünceleri, ölümünden 84 yıl sonra da sorunlarımıza ışık tutuyor.

Ziya Gökalp’in 1908 yılında yayınlanan Şaki İbrahim Destanı, yıllarca süren baskın, yağma, cinayetlere  karşı, halkı yanına alarak verdiği mücadelenin anlatımıydı. Bu destanda halkı isyana teşvik vardı: Diyordu ki:

Her ferdimiz bu fikirde olmalı

Gönüllere fedailik dolmalı

Bağırmalı: “Ya adalet, ya ölüm!”

Gökalp, aynı destanda hürriyetten söz ediyor ve onu “İnsanların en sevgili emeli” olarak tanıtıyordu. "Turan" adlı şiiri Selanik’te, Genç Kalemler dergide yayımlamıştı. Bu şiirde,  necip ırkın zaferlerinin nabızlarında duyulduğu vurgulanıyor ve şöyle bitiyordu:

“Vatan ne Türkiye’dir Türklere, ne Türkistan

Vatan, büyük ve müebbet bir ülkedir: Turan!”

“Turan” Türk düşünce hayatına yeni bir ufuk açmıştı. Bezgin ruhlara canlılık getirmiş, gözler Türk yurduna çevirmişti. Osmanlıcılık ve İslam Birliği fikirlerinden  ülkeye yarar gelmeyeceğine inanan genç ruhlar, kurtarıcı bir ülkü arıyorlardı. Turan şiiri bu ülkünün ilk kıvılcımıydı..

Ziya Gökalp şiirlerinde, Türk destanları ve halk masallarından yararlanmış, onlarla millî terbiyenin gerçekleşmesine çalışmıştı. Şiirlerin çoğunluğu,  öğreticiydi. Örneğin,

“Güzel dil Türkçe bize./ Başka dil gece bize. / İstanbul konuşması, / En saf en ince bize.” kıtasıyla başlayıp;  “Türklüğün vicdanı bir, / Dini bir vatanı bir, / Fakat hepsi ayrılır, / Olmazsa lisanı bir.” kıtasıyla biten “Lisan”  şiiri, Türk dilini, Türk edebiyatını ve sanatını yükseltme şuuru vermeyi amaçlamıştı.

Ziya Gökalp'e göre, yeni hayat demek yeni ekonomi, yeni aile, yeni sanat, yeni felsefe, yeni ahlak, yeni hukuk, yeni siyaset demekti. Bu yeni hayat; milli hayattı.. Ümmet devleti yerine millet devletine dayanan bir yaşayıştı. Vatan adlı üç kıtalık şiiri ile yaratılacak yeni hayatı adeta özetleyivermişti:

 “Bir ülke ki camiinde Türkçe ezan okunur,

Köylü anlar mânasını namazdaki duanın...

Bir ülke ki mektebinde Türkçe Kur'an okunur,

Küçük büyük herkes bilir buyruğunu Huda'nın...

.........

 Bir ülke ki çarşısında dönen bütün sermaye,

Sanatına yol gösteren ilimle fen Türkündür.

Hırfetleri birbirini daim eder himaye;

Tersaneler, Fabrikalar, vapur, tren Türkündür...

Ey Türk oğlu, işte senin orasıdır vatanın!

Ziya Gökalp'in batı uygarlığına  girmeden evvel milli kültürümüzün bulunup ortaya çıkarılmasını istemekteydi. Şiirlerinde bir çok ulusal ve sosyal sorunlar işlenmişti.  Vatan, millet, ahlak, din, devlet, kadın, lisan, medeniyet, üniversite gibi bir çok  konu batı uygarlığının gereklerine göre, ama millî karekterimize uygun bir şekilde anlatılmıştı.

"Atlarda şecere aramak lazımdır. Ancak, insanlarda ırkın sosyal hasletlere tesiri olmadığı gibi, şecere aramak doğru değildir.” diyen Gökalp’in; “Türk'üm diyen her ferdi Türk tanımaktan, yalnız Türklüğe hıyaneti görülenler varsa, cezalandırmaktan başka çare yoktur" görüşü, Atatürk tarafından, "Ne mutlu Türk'üm diyene" şeklinde ifade edilmişti.

Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu kuşkusuz Mustafa Kemal Atatürk’tür. Atatürk de fikrilerinin babasının Ziya Gökalp olduğunu söylemişti. Ziya Gökalp’de Atatürk için: "Evvelce, Türkiye'de Türk milletinin hiçbir mevkii yoktu. Bugün, her hak Türk'ündür. Bu topraktaki hakimiyet Türk hakimiyetidir. Siyasette, kültürde, iktisatta hep Türk Halkı hakimdir. Bu kadar kat'i ve büyük inkılabı yapan zat, Türkçülüğün en büyük adamıdır. Çünkü düşünmek ve söylemek kolaydır. Fakat, yapmak ve bilhassa muvaffakiyetle neticelendirmek çok güçtür." demişti.

Yüce Ataya kin güdenler 1920’li yılların başında da vardı. Ziya Gökalp, onlara karşı gençleri uyarıyordu:

“...Uyanık bulunun ey Türk gençleri!
İrtica sevemez bu hür rehberi
Susturun mantıkla, kin güdenleri
Borcumuz savaşmak ebeden, niçin?...”

Bu uyarı bugün de geçerli değil mi?