Birkaç gün önce zeytin toplamak için yüksekçe bir tepenin üzerindeki zeytinliğe çıktık. Etrafı çam ormanlarıyla çevrili arazinin boş kısımlarında Püren çiçeklerinden pembe, beyaz ve mor bir deniz yer alır. Yüksekten muhteşem manzarayı seyrederken Pürenlerin bu sene açmadığı geldi aklıma üzüldüm.
Etrafta dolaşırken çalıların ve ağaçların arasında yeni yeni açmaya başlamış Pürenleri görmek beni hem mutlu etti hem de içimi sızlattı bu zamansız açış.
Denge bozulursa yaşamın tamamını etkiliyor bu durum. Küresel ısınma mı dersiniz, kuraklık mı ne olursa olsun bu durum bu dünya üzerinde yaşayan, nefes alan her canlıyı etkiliyor.
Yağmurların gecikmesi çiçeklerin açılmasını engelliyor. Püren de bu çiçeklerden biri. İki ay önce görmemiz gerekiyordu püren çiçeklerini. Kuraklık engel oluyor çiçeklerin açmasına ve arılar aç kalıyor. Sadece pürenler değil daha birçok çiçek susuzluktan açamadı bu sene. Aç kalan arıların çoğu öldü.
Arılar ölünce her şey ölür. Yeterince döllenmeyen bitkiler, çiçekler, meyveler ürün vermez ve kıtlık başlar. Arıların hayatımıza katkısı sadece bal ile sınırlı değildir; arılar neredeyse tükettiğimiz bütün gıdaların var olmasında katkı sağlıyorlar. Arılar aç kalır ölürlerse bizler de ölürüz.
Hayatımdaki en doğru seçimlerimden biri İstanbul’dan uzaklaşarak Kaz Dağlarının eteklerinde elma, ayva, cennet hurması ve zeytin yetiştirmek, diğeri de birkaç kovan alarak arıların mucizevi yaşamını görmek oldu. Artık arılara ve zeytin ağaçlarına karşı özel ve büyük bir sevgi besliyorum.
Evimde, penceremin önünde yağan yağmuru seyrederken yazıyorum bu yazıyı. Aklımda altı ay boyunca yağmayan yağmurlar, iki ay geç açan pürenler ve aç kalan arılar var.
On gün önce yağan yağmurlarla insanlar Ekim ayında atmaları gereken tohumları ancak atabildiler toprağa. O da kısa sürede bütün tarlaları süremediklerinden sınırlı yapılabildi ekim. Yani dengenin yitirilmesi hepimizi sonsuza kadar etkiliyor.
Ben bu yazıyı yazarken yağan yağmur dindikten sonra birkaç gün toprakların kendine gelmesi beklenecek ve tava gelince sürülecek. Sürüldükten sonra tohum ekilecek. Çok kısa bir süre var insanların önünde. Umarım bu kısa süre içinde insanlar bu yarışı kazanır ve sofralarına bir parça ekmek koyabilirler.
Püren ilginç bir çiçektir. Pembe, beyaz, mor açar. Koparıp koklarsanız hiç koku almazsınız. Kokusunu ancak ortalarına, aralarına girince alabilirsiniz. Şaşırırsınız. Bal kokar. Aklınıza ilk bu cümle gelir; bal kokuyor dersiniz. Sonra hemen anlarsınız aslında balın klasik kokusunu Pürenlerden aldığını.
Sizlere iki muhteşem dize ve birkaç Püren fotoğrafı bırakacağım. Umarım bir gün Pürenlerin arasında o kokuyla karşılaşırsınız. Bu yazı okuyanlar için çok şey ifade etmeyecek biliyorum ta ki bir gün Pürenlerin arasında o kokuyu içlerine çekene kadar.
‘’Arılar da konmaz oldu pürene.
Şükür olsun bu sevdayı verene.’’
Karacaoğlan
Ve bal kadar tatlı iki dize size. Okudukça, tekrarladıkça, aklınızdan geçirdikçe derinleşen, onlarca anlam edinen iki dize.