Bu günlerde canımı en çok yakan konulardan biri ülkemdeki siyasetçilerin “parçalanma” sürecini başlatırken elimden hiçbir şey gelmemesi ve sesimi duyuramamak.

Siyasetin derebeyleri vatandaşlarından gizli büyük bir planı yürürlüğe soktu ve bizler   sadece izliyoruz.

Biri kalkıp binlerce insanın, binlerce çocuğun katilini meclise davet ediyor; güya o görüşün karşısında olması gereken Atatürk’ün kurduğu partiyi ele geçiren güruh da eline tuz alarak koşuyor. Oysa demokrasilerde demokrasiye rağmen dağa çıkan ayaklanmacılar en ağır şekilde cezalandırılır. Anladım ki bizim meclisimiz belki bir gün bu katile madalya da takacak.

Demokratik seçimlerle meclise girip burada mücadele veren birileri dağdaki eşkıyayı destekleyemez. Desteklerse ülkeyi ele geçirmeye çalışan bir güce, darbeci bir güruha hizmet ediyor demektir ve asla meclisimizde yer alamazlar.

Anayasamızın, kanunlarımızın öyle çok etrafından dolaşıp işler becerdiler ki devletin kendini koruma refleksi çoktan ortadan kalktı.

O katili bize teslim eden güç zamanı gelince onu Mandela gibi demokrasi kahramanı olarak Cumhurbaşkanlığı koltuğuna bile oturtur.

Kendimi hiç bu kadar çaresiz ve yalnız hissetmemiştim. Eminim bu duyguları paylaşan binlerce insan vardır bu ülkede.

Elbette biliyoruz bu noktaya nasıl getirildiğimizi ama artık bunu tartışmanın faydası yok. Artık eylem zamanı.

Nasıl örgütleniriz, nasıl toplanıp bir şeyler yaparız bilmiyorum. Dünyaya hakim olmak isteyenler muhteşem siyasi mühendisliklerle aklımızı başımızdan alıyor. Ne gidecek yerimiz kaldı ne de çalacak kapımız.

Adım adım parçalanmaya doğru gidiyoruz. Parçalanmanın kansız mı olacağını zannediyorsunuz. Eğer böyle düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Dünya üzerinde ülkelerin parçalanması, devletlerin yıkılması asla kansız olmuyor. Açın okuyun tarihi yeniden.

Birileri bizi en az tehdit olacak noktaya indirene kadar bize yani ülkemize saldırmaya devam edecek.

İçimizden satın aldıklarıyla sürdürecekler saldırılarını. Çok sabırlılar. Onlarca yıl planlayıp yüz yıl önce koydukları hedeflerine doğru ilerliyorlar. İnsanlar değişiyor, başkanlar, krallar, hükümetler değişiyor ama planları asla değişmiyor.

Başka bir soru sorayım sizlere; çok uluslu birleşmiş diktatörlerin Dünyayı ve insanlığı ele geçirme savaşında özgürlüğün veya köleleşmenin kilidi Türkiye değil mi? Şöyle çevrenize bir bakın Türkiye’yi düşürmeden, parçalamadan yüz yıllık planları uygulanabilir mi?

Sanmıyorum.

Bildiğim bir şey varsa Türkiye geçmişin, geleceğin, tarihin kilit noktasıdır.

Hadi bir öngörüde bulunayım; eğer 3.Dünya savaşı çıkarsa bu savaşın gidişatını kesinlikle Türkiye belirleyecektir.

Türkiye’yi yanına alan oluşum büyük bir güç kazanacak ve kazananı olmayacak bir savaş başlamış dahi olsa önemli bir şans edinecektir.

Sevgili ülkem; seni bir uçuruma doğru götürüyorlar ve bizler elimiz kolumuz bağlı seyrediyoruz.

Biliyor musunuz Türkçe muhteşem bir dildir. Muhteşem sözcükleri vardır. Sözlük anlamlarıyla kalmaz hiçbir sözcüğümüz; çok daha derinleşir, derin anlamlara edinir. O sözcüklerden biri de “haydi” sözcüğüdür.

Bir gün doğru biz ağızdan “haydi” sözcüğünü duyarsak birçok kişi anlar ne derin anlamlar içerdiğini bu sözcüğün.

Yalnızca doğru bir ağızdan çıksın “haydi.