Şeyhül Muharririnlik ve gazetecilik mesleği ile Burhan Felek adı özdeşleşmişti. Doksan üç yıllık ömrünün 26 yılını ( 1949-1952, 1959-1982) Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin başkanlığında geçirmişti.

Önce biyografisinden söz edeyim:

11 Mayıs 1889 tarihinde, İstanbul'da doğdu. İlköğrenimini 1902’de tamamladı. Aynı yıl, Üsküdar Mülkiye İdadisi’nin sınavla ikinci sınıfına başladı. Üstün başarı göstererek, birincilikle mezun oldu. Liseyi de ikincilikle bitiren Felek, 1907’de, Hukuk Fakültesi'ne girdi. Fakültede, Talebe-i Hukuk Cemiyeti’nin kuruluş çalışmalarına katıldı. Evkaf İnşaat Başkâtipliği ve Ticaret Bakanlığı’nda hukuk müşavirliği yaptı.

Aynı yıllarda, güreşin yanı sıra, atletizm ve futbolla da ilgilenen Felek, uzun mesafeli koşulara (1500 metre) ve çeşitli futbol karşılaşmalarına aktif olarak katılıyordu. 1907'de, Üsküdar’daki arkadaşlarıyla birlikte Anadolu Spor Kulübü’nü kurdu. Türk spor tarihine, Anadolu Spor Kulübü’nün hem kurucusu hem de futbolcusu olarak geçti. 1908 yılında, resmen kuruluşunun ardından kulüp, İstanbul liglerinde, hep ön sıralarda yer aldı ve bu performansını 1920’li yıllara kadar sürdürdü.

1922'de, Ali Sami Yen ve Yusuf Ziya Öniş ile birlikte, Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı’ nın kuruluşunu gerçekleştirdi. Atletizm Federasyonu Başkanlığı'na seçilen Felek, 1936'ya kadar bu görevi sürdürdü.

Burhan Felek, gazetecilik yaşamına, ‘amatör’ olarak 1909 yılında, İdman Dergisi’nde başladı. 1910’da, Donanma Dergisi'nde profesyonelliğe adım atan Felek, 1918 yılında, Tasvir-i Efkâr Gazetesi'nde spor ve foto muhabiri olarak çalışmaya başladı. Vakit, Vatan, Yeni Ses, Alemdar ve Tetebbu Gazetelerinde fıkra ve mizahî hikâye yazarlığı yaptı. Daha sonra 29 yıl Cumhuriyet Gazetesi'nde yazdı. 1 Eylül 1969’da, Milliyet Gazetesi’nde yazmaya başladı.

1974 yılında, Şeyh-ül Muharririn (en kıdemli gazeteci) unvanına sahip oldu. İstanbul Üniversitesi Senatosu 8 Mayıs 1980’de, “fahri doktorluk” unvanı vermişti. Felek'e, Fransa Hükümeti, ölümünden sonra, Legion d’honneur nişanını layık görmüştü.

Felek, gazeteciliğin yanı sıra spor yöneticiliği ve futbol hakemliği de yaptı.

Burhan Felek, 4 Kasım 1982 tarihinde, İstanbul’da vefat etti. Son köşe yazısı, 5 Kasım 1982 tarihinde, ölümünden bir gün sonra Milliyet Gazetesinde yayımlandı.

Burhan Felek, geleneğe sevgi ve saygıyı baş tacı eden, yazılarında nükte ve fıkraları eksik etmeyen, devrinde sevilen bir kalem efendisiydi. Onun hiciv ve mizah konusundaki görüşlerinden birkaç cümle sunalım:

Günümüz edeple edepsizliği birbirine karıştıracak kadar sisli bir iklim içinde doğmaktadır.

Biz bir yere girerken kunduralarımızı çıkarırız, onlar başlarını açar. Biz hürmet için ellerimizi önümüze kavuşturur, el pençe divan dururuz, onlar ellerini arkaya kavuştururlar. Mesela ayaklarını yazı masasının üzerine uzatıp koltuğuna yaslanmak, Amerikanca pek tabii görünse de bizim gibi yaşını başını almışlar ve hatta gençler için hoşa gitmeyen bir harekettir.

Latife latif gerek, tabii anlayan ve anlamak isteyenlere.

Hersekli Arif Bey, yaratılıştan nüktedan, şakacı ve eli kalem tutan edip biridir. Eskilerin ağır ruhlu ve çekilmez kabul ettikleri saygısız, kendini bilmez, boşboğaz Halil Efendi diye biri ziyaretine gelir.

Saçma sapan sözleri ve bitmeyen memurluktan atılma hikâyesi oradakileri ve Arif Bey’i sıkıp bezdirir. Adama kaşla gözle lafı kesmesi işaret edilirse de vurdumduymazlığı devam eder. Arif Bey dayanamayıp hemen şu dörtlüğü söyler:

Dünyanın sıkıntısı bitmez Halil Efendi,

Bu çileye tahammül etmez Halil Efendi.

Allah lûtf eyleyip de bari burdan gönderse,

Kendiliğinden asla gitmez Halil Efendi.

Buna rağmen yerinden kıpırdamadığını görünce kolundan tutup:

-Kalk defol, diyerek kapı dışarı etmiş.

Burhan Felek fıkrayı anlattıktan sonra: Bizim Halil Efendiler de böyle, diye ilave edermiş.