Kimi çağrışımlar vardır ki, nitelendirildikleri isimlerin dışında derin anlamlar taşırlar.

Örneğin aşağıya aldığım satırlar bir şiir midir? Bir masal mıdır? Bir çocuk kalbini barındıran yuva, o kabin o kalbin duygularına ayna değil midir:  

“Bir annenin iki yavrusu varmış,

En küçüğü beş yaşında kadarmış.

Bir gün anne küçüğünü severken,

Çocuk demiş :

—Güzel anne, seni ben

Ne kadar çok sevdiğimi bilmezsin,

Belki beni sen o kadar sevmezsin…

Neden, oğlum?

Çünkü yavrun ikidir;

Senin gönlün iki aşk ile çarpar,

Benim yalnız bir sevgili annem var...”

Okuyanlardan büyük bölümünün  “Ah yavrum!” dediğini duyar gibiyim. Hatta pek çok annenin ya da annelerinden uzak olanların gözlerinin nemlendiğini görür gibi oluyorum.

Bu güzel çocuk şiirini kim yazmış?  Adını açıklamadan önce onun 1900’lü yılların başlarında yazdıklarından bir kaç cümle aktarayım.

 “Çocuk kalbi işlenmemiş bir elmas gibi kıymetli bir şekil almağa gayet uygunken onu ihmal ile kömür gibi siyah bırakmak, özellikle iklimimizin yetiştirdiği zeki, can beyinleri büyük ninelerinin harfleri, eski basit kitapların anlaşılmaz ibareleri ile imlâ etmek bir manevi cinayettir.” 

O çocuk şiirlerine önem veriyordu. Çocuğun kalbinin işlenmesini gerekli görürdü. Bir çocuk şiiri daha aktardıktan sonra biyografisinden, eserlerinden söz edeyim:

“Allah Sevgisi

Kim çıkarır sabahleyin erkenden,

Dünyamıza ışık veren güneşi?

Gece vakti denizlere serpilen,

Ay doğuyor; kim yapıyor bu işi?

Kışın kuru sandığımız fidana,

Baharda kim yeşillikler giydirir?

Bülbül öter, yuva yapmış ormana,

Bu sedayı ona acep kim verir?

Vatan, millet ne demektir bilmeden,

O sevgiyi kalbinize kim verdi?

Babanızdan güzel bir şey isterken,

Gönlünüze kim koyuyor ümidi?

Akşamüstü karanlıklar içinden,

Milyonlarca yıldızı kim parlatır?

İşte bütün bu şeyleri düşünen;

Yapan, eden, yaratan hep Allah'tır.

Yukarıda sözünü ettiğim şair ve yazar İbrahim Alaettin Gövsa...  1889 yılında İstanbul’da doğdu. 1907’de Hukuk eğitimine başladı. 1910 yılında bitirince kısa bir süre, Adalet bakanlığında memurluk yaptı. Sonra Trabzon Sultânîsi’ne edebiyat öğretmeni olarak atandı. 1913’de psikoloji ve pedagoji eğitimi için, İsviçre’ye gönderildi. 1916 da yurda döndü. İstanbul Dârülmuallimîni (Öğretmen Okulu) psikoloji ve pedagoji öğretmenliğine başladı.  

1927 yılında Sivas milletvekili seçildi. İki dönem vekillik yaptı. 1936’dan 1946'ya kadar İstanbul milletvekili oldu. 29 Ekim 1949’da Ankara’da öldü.

İlk şiirlerini aruz ölçüsüyle yazmıştı. Sonra Millî Edebiyat akımı içinde görüldü. Vatan, yiğitlik ve millet konularında hece ile şiirler yazdı.  Edebiyatımızda çocuklar için şiir çığırının öncülüğünü yaptı. Çocuklar için yazdığı şiirlerinde onları yurt sevgisine, iyiye ve güzele yöneltmeyi amaçladığı görüldü. Ayrıca farklı dergi ve gazetelerde çeşitli konularda yazılar, fıkralar, mizahî yazılar, gülmece öyküsü, monografi, pedagoji, biyografi, şiir, hikâye, hiciv, psikoloji, çocuk psikolojisi, eğitim, çeviri ansiklopedi ve sözlük yazımıyla uğraşmıştı.  Hemen her türlü edebiyat dalında eser verdi.  Son dönemde daha çok edebiyat tarihi çalışmalarına yöneldi.

Şiir kitapları arasında; Çocuk Şiirleri, Güf tü Gû (dedikodu),  Çanakkale İzleri,  Acılar adlı eserleri bulunuyor. Diğer kitaplarının bazıları şunlar: İlk Gençlik Hakkında Ruhiyat ve Terbiye Tedkikleri,  Bedii Terbiye Tedkikleri, Bedii Terbiye, Şen Yazılar.

Son olarak yine çocuklar için yazdığı bir şiiri aktarayım:

“Bir çöplüğü eşelerken

Horoz inci bulmuş yerden.

Horoz inciden anlar mı?

Demiş şunu alan var mı?

Bana versen bir yiyecek,

Diye satmış onu ahmak;

Horoz aklı ne olacak.

Babasından kalmış olan

Kitapların arasından

Güzelini alıp cahil

Bu bana hiç lazım değil

Birkaç kurşun alsam diye

Onu satmış kitapçıya.

Elbet cahil bilmeyerek

Horoz gibi düşünecek;

Cahil, horoz kadar boştur,

''Kitap inci gibi hoştur.''