Biliyorum kıyamet kopardı. Eşek gözlüm, deseydim sevgilime. Oysa, gerçekten çok güzeldir, eşek sıpasının gözleri, kaşları. Ceylan cereninin gözü de öyle. Birin yavrusuna niçin sıpa, diğerine ceren demişler. Oysa ikisi de bir ananın yavrusu değil mi? Kızına Ceren adını verenler çok ama sıpa adını veren var mı? Nazlı, sevimli kız çocuğun adı Ceren, ama, sıpa ancak mecazi olarak sevimli, yaramaz erkek çocuk mertebesine yükselir. Benim gibi gözlüklerinizin üzerinden bakaram "Geldin mi sıpa!" dersini

Kırsal kesim insani için çok önemli hayvanlardan biri eşek olsa gerek. Eşeği özne olarak da nesne olarak da kullanmış da kullanmışız.

Namdar Rahmi Karatay, bir kısım insanları eşeklerle özdeşleştirmiş. Bu tutum eşeklerin ağırına gider mi gitmez mi hiç düşünmemiş bile:

İnsanların kimisi uyuz köpek gibidir,

Kimisi ayı gibi, kimi eşek gibidir,

Tilkiye doğru olmak, hakka sövmek gibidir,

Namerdi okşamayın, onu bir tokat sanır,

Eşeğe gem vurmayın, kendisini at sanır.”

Hele bir hicvi var ki, eşek araç mıdır, fırsat mıdır, anlayana aşk olsun. Her ne kadar hedef olarak Niğde pazarını gösterse de, eşeğin kuyruğu gibi istediğiniz yana çevirsiniz:

“……Selvi gibi ümitler döndü birer iğdeye

Geçti Bor'un pazarı sür eşşeği Niğde'ye..”

Namdar Rahmi Karatay bir şiirinde de insanın

imkanıyla eşeği eşdeğerde görmekte:

“…

Bir yarışa girme sakın, altındaki topal eşek,

Sen bir garip çingenesin, telli zurna nene gerek….”

Atasözlerimize ne demeli? Bu atasözlerinin her birini bir Nasrettin Hoca fıkrasına başlık yapabilirsiniz: “Komşu komşunun eşeğini türkü çağırarak aramış.”, “Eşşeğini önce sağlam kazığa bağlayacaksın sonra Allah’a havale edeceksin.”, “Eşek hoşaftan ne anlar. Suyunu içer danesi kalır,”, “Allah sevdiği kuluna önce eşeğini kaybettirir, sonra buldurur.”, “Eşeğe altın semer vursan eşek yine eşektir.”, “Atlar tepişirken arada eşekler ezilir.”, “Canı yanan eşek atı geçer.”, “Eşek bile bir düştüğü yere bir daha düşmez.”, “Devede de boy var ama kervanı eşek çeker.” Eşekle ilgili deyimlerden de söz edecek olsam, sütün dolar. Yalnız bir örnekle yetineyim: “Eşeğin kuyruğu gibi ne uzuyor, ne kısalıyor.”

Bu günlerde Ziya Paşa’nın dizeleri de revaçta: “Eşek ölür kalır semeri, / İnsan ölür, kalır eseri” Haydi bir daha : " Bed asla necabet mi verir üniforma / Zerduz palan ursan eşek yine eşektir.”

Milletvekili bir köyü gezerken, bağlı olduğu değirmeni döndüren bir eşek görmüş. Yanındaki köylüye sormuş:

Bu eşeğin boynundaki zil ne işe yarıyor?”

Efendim, o zil sustuğunda eşeğin durduğunu anlıyorum. Müdahale ediyorum.”

Peki eşek olduğu yerde durup, başını sağa sola sallarsa nereden anlayacaksın durduğunu?”

Anlayamam ama, efendim sizin gibi akıllı eşek ne gezer buralarda?”

Bir de fıkra vardı:

1950'li yıllarda Amerikalı mühendisler gelmiş Türkiye'ye. İmar çalışmalarına rehberlik ediyorlarmış. O zamanlarda yol güzergâhını belirleyecek alet yok, eleman yok.

Bizim mühendisler eşeği yokuşa sürüyorlar, arkasından elemanlar şerit metre çekiyor ve eşeğin ayak izlerine kazık çakıp istikamet belirliyorlarmış. Bunu gören Amerikalı mühendis, pratiği kavrayamamış ve sormuş:

Ne yapıyorlar böyle?”

Rampada yolun güzergâhını belirliyorlar.”

Nasıl yani, anlayamadım?”

Eşek yüzde yedi eğimin üstüne çıkmaz, biz de eşeğin izinde kazık çakıp rampada yol güzergâhı belirliyoruz” Amerikalı katılarak gülmeye başlamış:

Peki, eşek bulamayınca ne yapıyorsunuz?” Yetkili cevap vermiş:

Amerika'dan mühendis getirtiyoruz.”

Eşek iyi bir kılavuzdur: Gittiği bir yolu hiç unutmaz ve o yoldan şaşmaz. Bu nedenle deve veya katır kervanlarının önüne eşek koyarlar. Evet, eşek akıllıdır... Düştüğü çamura bir daha düşmez. Biz eşek kadar bile olamamışız, çamurdan çıkamıyoruz...

Bir sözüm daha var: Namdar Rahmi Karatay’ın, Ziya Paşa’nın ve atalarımızın sözünü ettiği eşşşek, Tanrı’nın yarattığı eşekler için değil, iki ayaklı mecazi eşek oğlu eşekler için söylenmiştir. Yoksa dünyanın en güzel gözlü hayvanının günahı ne?