Bektaşi inanışlarına göre turnalar, sesini Hazreti Ali'den almış.  Semahlarımızda turna motifiyle karşı karşıya gelmekteyiz.

Pir Sultan Abdal'ın: Hazreti Şah’ın avazı  / Turna derler bir kuştadır  / Asası nil deryasında / Hırkası bir derviştedir // Nil deryası umman oldu  / Sarardı gül benzim soldu / Bakışı aslanda kaldı  / Dövüşü dahi koçtadır  // Nerde Pir Sultan'ım nerde  / Özümüz asılı darda  / Yemen’den öte bir yerde  / Daha düldül savaştadır”  mısralarını bu inanışa örnek gösterebiliriz.

Yine Pir Sultan, turnalardan Hz. Ali’yi soruyor: “Kim gördü deryada balık izini, / Eğildi Kanber'in öptü gözünü, / Turnalardan işittim avazını, / Turnalar Ali'mi görmediniz mi?”

Turnaların gökyüzündeki kanat çırpışlarını yansıtan figürlerle semah dönenler, döne döne Hakk’a yükselmeyi Hakk’la Hakk olmayı temsil ederler. Onlar, halk hikâyelerimizin, türkülerimizin, halk oyunlarımızın bir parçası ola gelmiş. Coşkumuzun, hüznümüzün, mutluluğumuzun tanıkları, haberimizin ileticisi olmuşlar. Nakış nakış, güzellik, uğur, bereket, niyet ve süs göstergesi olarak giyim-kuşamımızda, halı-kilimimizde, eşiğimizde-beşiğimizde, işlenmiş.

Türk hanımlarının ilmek ilmek işlediği nakışlar arasında, turna bacağı, turna kanadı, turna katarı, turnalar sayılabilir. Turna kuşu, Divân-ı Lûgat-it Türk'te isim olarak kaydediliyor. Sembol olarak el sanatlarında, halıdan, kilime, taş ve ağaç işlemeciliğine kadar pek çok alanda kullanılıyor.

Bektaşi söylencelerine göre, turnalar geçmişten geleceğe giden yolda varlığın sırrına ermiş kabul ediliyor. Hoca Ahmet Yesevî’nin de turnaya dönüşebildiği inanışlar arasında.

Ayrılığın acısını duymayan var mı?  Gurbet de zor, gurbet yolu beklemek de zor. İşte bu zorluklar içerisinde gurbette garip kalanlar için de sılada boynu bükük yol gözleyenler için de turnalar dert ortağı, ağlama duvarı gibidir. Anonim Gaziantep yöresinin türküsü gibi:

Yüce dağ başında uçan turnalar

Var mı sizin vatanınız eliniz?

Bir selam var göndereyim yarıma

Bizim köye uğrar ise yolunuz.

 

Turnam geçerseniz dostun elinden,

Gurbet elde kimse sormaz halimden,

Bir selam söyleyin benim dilimden

Nazlı yâre uğrar ise yolunuz

Turnayı vurmak kolay değildir. Onun için, çok güzel bir şeyi ele geçirebilenlere, ya da birçok kişinin elde etmek istediği bir şeyi elde edenlere “Turnayı gözünden vurdu” derler.

Kimi halk ozanları turnalara alkış tutarak dileklerde bulunmuş, kimileri dileği yerine getirilmezse kargış tutacağını söylemiş, Kimileri de turnalarla empati yapmış. Gevherî’nin beklentisi farklı:

“Garip turna bizi senden sorana,

Şimdi bir yavruya kuldur diyesin.

Aşkın zincirini takmış boynuna,

Devr içinde Mecnun oldur diyesin.  ....”

Bu şiirde 17. yüzyıl halk ozanlarından Gevherî içinde bulunduğu ortamı anlatmakta. Turnalara gece gündüz ağlamakta olduğunu, gülmeyi unuttuğunu, eski dostlarından kimsenin onu aramadığını, ayaklar altında kaldığını söylemekte. Şöyle sürdürmekte tembihini:

"O zalim engeller yolumu bağlar

Yârimin hasreti ciğerimi dağlar

Ab-ı revan olmuş durmayıp çağlar

Şol akan yaşları seldir diyesin .. "

 Halk ozanlarımız içerisinde Karacaoğlan'a "Aşk Bülbülü" benzetmesini yakıştıran Sadi Yaver Ataman gibi araştırmacılar var. Aşk Bülbülü Karacaoğlan da zaman zaman turnalarla dertleşmek gereksinimi duymuş: 

"Katar katar olmuş gelen turnalar

Şu halime şu gönlüme bak benim

Şahan pençe vurdu. tüyüm ağarttı.

Kanadıma bir ok vurdu berk benim.

 

Gökyüzünde turnam bölüktür bölük

Ayrılık elinden ciğerim delik.

Önü muhabbet te sonu ayrılık,

Depreştirmen eski yaram çok benim ... "

19. Yüzyıl halk şairlerinden Ruhsatî’nin turnaların halini sorgulayan şiirini yukarıda aktarmıştık. Bu şiirinde de dertlerine teselliyi turnalarda arıyor:

"Acep ne diyardan uçup gelirsin

Bir haber sorayım durun turnalar

Sevdiğim yârimden neler bilirsin

Bana bir teselli verin turnalar.

 

Ruhsat'ım yar eski sözde durursa.

Gözlerim yaşı bir gün kurursa

Yolunuz o yana dönüp varırsa,

Ayrılık nicedir sorun turnalar”