Aralarında Türkiye’nin de bulunduğu yirmi ülke, 16 Kasım 1945 tarihinde Birleşmiş Milletlerin bir uzmanlık örgütü olarak UNESCO’yu kurdu. İngilizce “United Nations Educational, Scientific and Cultural Organization” sözcüklerinin baş harfleri alınarak oluşturulmuştu. Türkçesi şöyleydi: “Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Kurumu”

Peki, bu UNESCO ne yapacaktı?

İnsanlığın zihninde barışı; eğitim, doğa bilimleri, toplumsal ve beşeri bilimler, kültür, bilgi ve iletişim aracılığıyla yapılandıracaktı. Merkezi Paris’teydi.

Geçmişte kalan yıllarda olduğu gibi Yunus Emre, Aşık Veysel yıllarında olduğu gibi evrensel öneme sahip kişilik ya da tarihsel değer taşıyan olaylara ilişkin Anma ve Kutlama Yıl Dönümleri de düzenliyordu. Anma ve Kutlama Yıl Dönümlerinin programları, iki yılda bir üye devletlerin katılımlarıyla gerçekleştirilen Genel Konferans kararlarıyla belirlenmekteydi.

UNESCO, genel olarak büyük kişilikleri 50. ya da 100. ölüm yıldönümlerinde anma programına almaktaydı. İlk defa bir istisna yapılmıştı. Atatürk’e çok büyük değer verilmişti. Hiçbir büyük insanı ölümünden 50 yıl geçmeden anmayan UNESCO, Atatürk’ü ölümünden 50 yıl geçmeden iki kez anma programına almıştı. Üstün kişiliği nedeniyle 25 yılı yeterli görmüş ve 1962 günlü toplantısında, Atatürk’ün ölümünün 25. yılında (1963) tüm dünyada anılmasına karar vererek 1963 yılını “Atatürk Yılı” olarak duyurmuştu.

Atatürk’ün 25’inci ölüm yıldönümü dolayısıyla 10 Kasım’da bütün dünya radyolarında yayınlanması için bir “Atatürk Plağı” hazırlanmıştı. Bu plakta ABD Başkanı Kennedy, İngiltere Başbakanı Macmillan, General MacArthur, İran Şahı, Almanya Başbakanı Dr. Adenaeur ve Pakistan Devlet Başkanı Eyüp Han, Atatürk hakkında ikişer dakikalık birer konuşma yapmışlardı.

ABD Başkanı Kennedy’nin 10 Kasım 1963 günü yayımlanan konuşması şöyledir:

“Atatürk adı insana bu yüzyılın büyük insanlarından birinin tarihsel başarılarını, Türk halkına esin kaynağı olan önderliğini, çağdaş dünyayı ileri görüşlü anlayışını ve bir asker önder olarak güç ve yüksek cesaretini anımsatmaktadır… Çöküntü durumunda bulunan bir imparatorluktan özgür bir Türkiye’nin doğması, yeni Türkiye’nin özgürlük ve bağımsızlığının onurlu bir şekilde duyurulması ve o zamandan beri Atatürk’ün ve Türkiye’nin giriştiği derin ve geniş devrimler kadar bir ulusun kendisine olan güvenini daha başarılı olarak gösteren bir örnek yoktur…. Ölümünün yıldönümünde bu büyük adamı saygı ile selamlarım.”

UNESCO, 24 Ekim – 28 Kasım 1978 tarihlerinde gerçekleştirilen ve 44 ülke temsilcisinin katıldığı 20. Genel Konferansı’nda Atatürk’ü ikinci kez anma programına almıştır. Mustafa Kemal Atatürk’ün Doğumunun 100. Yıl Dönümünün (1981), UNESCO Anma ve Kutlama Yıl Dönümleri arasına alınması, karara bağlanmıştı.

Gerekçesini şu sözlerle açıklanmıştı:

“Atatürk, uluslararası anlayış, iş birliği ve barış yolunda çaba göstermiş üstün kişi, UNESCO’nun yetki alanlarında yenilikler gerçekleştirmiş bir devrimci, sömürgecilik ve yayılmacılığa karşı savaşan ilk önderlerden biri, insan haklarına saygılı, insanları ortak anlayışa ve devletleri dünya barışına özendiren, bütün yaşamı boyunca insanlar arasında renk, din, ırk ayırımı gözetmeyen, eşi olmayan devlet adamı ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusudur.”

UNESCO’nun 1963 ve 1981 yıllarını Atatürk Yılı olarak kabul ettiği kararlar, ilk ve tekti. Bugüne kadar da başka hiçbir lider için bu türden kararlar alınmamıştı. Atatürk hakkındaki bu kararlar ve karar metinlerindeki anlatımlar, Atatürk’ün zamana sığmayan ölçüde büyük bir önder olduğunun kanıtıydı.  1976’da 152 ülkenin tamamının onayıyla hazırlanan metni 151 ülke yayınladı. Yayınlamayan ülke hangisiydi?

Bu ülke, ne yazık ki Atatürk’ün kurduğu "Türkiye Cumhuriyeti"ydi. 12 Eylül diktası ve Kenan Evren dönemiydi.