Genç yaşta kaybettiğimiz içli şairlerimizden biri Ömer Bedrettin Uşaklı olmuştu. 24 Şubat 1946’da dillerden düşmeyen şarkıların şairi olarak aramızdan ayrıldı.
Zaman zaman hepimizi bir hüzün kaplar sahip olduğumuz çevrenin ve gördüğümüz güzelliklerin bizden sonra ne olacağını merak ederiz. Ömer Bedrettin Uşaklı’nın ruh dünyasına yakışan şiirlerden biri kuşkusuz “Kim Bilir” adını taşıyordu:
Güneşle beraber söndüğüm akşam,
Ağlayacak hangi rüzgâr, kim bilir?
Mermer bir heykele döndüğüm akşam,
Başucumda kimler yanar, kim bilir?
Her yanında yanık bülbüller öten,
Bahçelerden bir gün sessiz geçerken,
Tabutumu yeşil dallar içinden,
Seyredecek hangi bahar, kim bilir?
"Nerde bizi candan seven o yolcu?"
"Niçin türküleri aksetmez oldu?"
Diyerek ruhuma çam kokusunu
Yollayacak hangi dağlar, kim bilir?
O yıl güllerimi kimler derecek?
Bağımda üzümler nasıl erecek?
Bana en son yudum suyu verecek
Hangi pınar, hangi pınar, kim bilir?
Yukarıda dillerden düşmeyen şarkıların şairi diye yazmıştım. Hemen biri aklıma geldi: “Benim gönlüm sarhoştur / Yıldızların altında. / Sevişmek ah ne hoştur, / Yıldızların altında.. // Sular rüzgârı dinler / Âşıklar hep serinler / Çoban yolları inler / Yıldızların altında.. // Yanmam gönlüm yansa da, / Ecel beni ansa da / Gözlerim kapansa da / Yıldızların altında.. // Mavi nurdan bir ırmak, / Gölgede bir salıncak, / Bir de ikimiz kalsak / Yıldızların altında.. / / Ne keder ne yas olur / Çakıllar elmas olur / Bir kadeh bir tas olur / Yıldızların altında.. / / Ettiğim ah değildir / Bahtım siyah değildir / Buse günah değildir / Yıldızların altında...”
Sonra başka bir şarkıyı hatırlattım: “Eğilmez başın gibi / Gökler bulutlu efem. / Dağlar yoldaşın gibi / Sana ne mutlu efem. // Oyna yansın cepkenin / Yansın güneşten tenin. / Gün senin, şenlik senin / Bayramın kutlu efem...”
Her iki şarkının bestecisinin Kaptanzade Ali Rıza Bey’di.
Ömer Bedrettin, 1904'te Uşak’ta doğmuştu. Sivas Kadısı Ömer Efendi'nin oğluydu. 1924'te İstanbul Kabataş Erkek Lisesi'ni, 1927'de Mülkiye’yi bitirmişti. Mudanya Kaymakam Vekilliği'ne atanmıştı. 1928'den sonra kaymakam olmuş, Manavgat, Ünye, Şavşat ve Edremit ilçelerinde görev yapmıştı. Bir süre Artvin vali vekilliğinde bulunmuş, 1938-1943 arasında mülkiye müfettişliği yaptıktan sonra, 7. dönem Kütahya milletvekili seçilerek meclise girmişti.
Ömer Bedrettin idareciliği sebebiyle Anadolu’nun birçok yerlerini batıdan doğuya, kuzeyden güneye dolaştı. Mülkiye müfettişi gitmediği yer kalmadı. Onun için şiirlerinde Anadolu'nun doğal görünümlerini, bu görünümler karşısındaki duygulanışlarını, yansıttı. Annesi ile çocuğunun ölümü, ayrılık acısı, gurbet tedirginlikleri, görev yaptığı, gezip gördüğü yerlerdeki toplumsal sorunlar duyarlılığını besleyen unsurlar arasındaydı.
Sözünü ettiğim gibi, Ömer Bedrettin Anadolu'dan değişik, canlı görünümler çizmişti. Kullandığı simgeler ve canlandırmalarıyla "hayal"i ön planda tutmuştu. Adeta, varlıkların, sözcüklerle resmini yapmaktaydı. Doğa, gurbet, deniz, ölüm ve özlem, şiirlerinin başlıca temalarıydı.
Çocuğunun ölümünden sonra kendisini toparlayamamıştı. Yakacık Sanatoryumunda 24 Şubat 1946’da veremden ölmüştü.
Ömer Bedrettin’in Kitaplarından Deniz Sarhoşları 1926 ve 1929’da; Yayla Dumanı 1934’de; Sarıkız Mermerleri 1940’da; Yayla Dumanı-Seçme Şiirler ise 1945’de yayınlanmıştı. Sevdiğim bir şiirini daha yazıma ekliyorum:
Âşıkım, dağlara kurulu tahtım
Çobanlar bağrımı dağlar da geçer.
Günümü yıl eden şu kara bahtım
Engin gurbetlerden çağlar da geçer...
Hasretle doldurur geçtiğim yeri
Vahşi kuş sesleri, yaban gülleri..
Bazen Akpınar'a giden bir peri
İnce yollarımı bağlar da geçer..
Örtse gözlerimi sonsuz bir diyar
Mezarım dağlara kalsa yadigâr
Gönlümü çiğneyip geçen nazlı yâr
Belki mezarımdan ağlar da geçer...