Sosyal medyada emekliler, emekli adayları; hak, hukuk, adaletle yatıyorlar, hayat pahalılığı, yokluk, yoksulluk şikayetleri ile kalkıyorlar. Aylardan beri bir müjde beklemekte, en doğal haklarını alabilmek için Cumhurbaşkanı ve bakanlara muhatap olan adeta yalvarma tweetleri atmaktalar.

Kültürden, sanattan, sosyal ilişkilerden, genel bilgilerden söz eden, diğer siyasi, iktisadi  paylaşım kalmadı gibi. Artık belleğimdeki bilgiler kabak lastikler gibi yol tutmuyor. Kayıp kayıp kaybolup gidiyor. Yanlış hatırlıyorsan lütfen bağışlayınız. Fatih Erkoç’un mu bir şarkısı vardı? “Oynatmaya az kaldı. Doktorum nerede?”

Top yekûn oynatmaya başladık. Kimimiz Ankara’nın bağlarında, Adana’nın yollarında, kimimiz bahriyeli çiftetellisinde, kimileri de “Hopterelelli” diye ritim tutmakta. Şıkır şıkır, tıkır tıkır, hopur hopur!...

 “Fırın üstünde fırın / Haydi duyun komşular duyun / Ben bir yâre vuruldum /Haydi çaresini siz bulun / Tara leyli leyli leylim / Pamuk atıyor / El atına binmiş / Çalım satıyor….”

Son yıllarda bir revaçta olan bir Ankara havası daha var. Ben sözlerini yazayım, siz musikisini duyumsayıp söyleyiniz, kalkıp bir iki parmak şakırdatıp dolanı dolanı veriniz:

“Bahçe bağsız olurmu

Yiğit yarsız olurmu

Sordum alemcilere

Alem safsız olurmu

Hop trelelli hop trelelli

Hop trattap hopa trattap

Bağa girdim üzüm yok

Elmalımda gözüm yok

Senin gibi zilliye

Hiç diyecek sözüm yok

Hop trelelli hop trelelli

Hop trattap hopa trattap..

Sosyal medyada birbirimizi ince ince mizaha sarıyoruz. Kinaye ile karışık, telmih yapıyoruz. Ola ki telmih sanatını bilmeyenler olabilir diye kısaca tanımlayayım: Anlatılmak isteneni üstü kapalı bir biçimde söyleme sanatına deniliyor.

Şimdi diyeceksiniz ki, telmih tirelellinin neresinde? Telmih milletin zil takıp oynamasında. 

Haydaaa!

Bilenleriniz çoktur:

‘‘Padişahlardan biri, yeni vergiler koyduğunda ya da mevcut vergileri artırdığında, sadrazama;

- Git bakalım, halkın arasında bir dolaş. Vergilere alışmışlar mı?

dermiş. Sadrazam da halkın arasında dolaştıktan sona padişaha;

- Padişahım, halkın suratı biraz asık, canı da sıkılmış durumda ama işlerine devam ediyorlar...

Dediğinde padişah da şu şekilde yorum yaparmış.

- Tamam, demek ki sorun yok. Alışırlar alışırlar...

Bir süre sonra yine vergiler artırıldığında, padişahın talimatı üzerine sadrazam halkın arasında dolaşır ve izlenimlerini aktarırmış;

- Padişahım, bu kez suratları çok asık. Merhaba desen, yüzüne dik dik bakıyorlar. Sonraki her an kavga edecek gibiler. Suratlarından düşen bin parça. Galiba bu kez vergileri çok artırdık.

- Yok yok. Merak etme sen. Önemli bir şey gözükmüyor. Alışırlar, alışırlar...

Bu böyle devam etmiş gitmiş.

Günlerden bir gün, yine yeni vergiler getirildiğinde, sadrazam halkın arasına karışmış, dolaşıp geldiğinde şaşkın bir vaziyetteymiş.

- Padişahım hiç sormayın. Bu kez kafam karmakarışık. Çünkü hiçbir şey anlamadım. Herkes çok neşeli, gülüyor hatta sokaklarda dans ediyorlar, oynuyorlar...

‘Aman' demiş padişah.

- Eğer halk oynamaya başladıysa, demek ki durum çok kötü. Hiçbir şeyi umursamıyorlar demektir. Galiba vergileri çok artırdık. Hemen vergileri indirelim. Yoksa perişan oluruz...’’

Bakınız ben size ne anladınız, diye sormuyorum. Benim telmih arayışım, tehlikeli sulara girmeden çark edivereyim.

Gerçek anlamda sevincinizin, neşenizin anlatımı olarak zil takıp şıkır şıkın oynamanız güzel. Allah cümlenize, sevenlerine, sevdiklerinize, eşlerinize, dostlarınıza nasip etsin. Birlikte oynayınız. Amma kafayı oynatmayın.

Yarınki yazımda oynatmaya ilişkin bir iki deyim, bir iki şiir, bir iki türkü yazayım da hava dağılıversin.