İyi mi ettim, kötü mü bilmiyorum. Yazın hayatımda benden yazı, şiir istemeyen hiçbir dergiye, yazı göndermedim. İkincisi Kültür Bakanlığı denetiminde kurulan dört meslek birliğinin biri edebiyatla ilgiliydi.
İLESAM’ın ilk teşkilatlanması içindeydim. Ankara merkezde Yahya Akengin, İstanbul’da Zeki Akdağ ile ben yönetimdeydik. İLESAM’ın amacı telif haklarının korunması ve sağlanmasıydı. Ele verir talkını, kendi yer salkımı, olmasın diye telif ödemeyen yayınlara da yazı vermedim.
Son yıllarda ne yazık ki, ilk prensip kararımı uygulayabiliyorum.
Sürekli yazdığım gazete ve dergilerden alıntı yapıp yayınlayan gazete ve dergileri sayamam. Hepsinden hoşnuttum. Ama, Dil ve Edebiyat, Vezin, Ana gibi dergilere istekleri üzerine yazıyorum.
Babıali’de yayınlanmış yayımlanmış tarih dergileri ilk kez 1910 yılında çıkıp 1931 yılına kadar yayında kalan Tarih-i Osmani Encümeni Mecmuasıyla başlamış. 1950'li yıllarda tarih dergiciliği bir altın çağ yaşamış. 1965'te aylık yayımlanmaya başlayan ve Şevket Rado ve Yılmaz Öztuna'nın birlikte çıkardıkları Hayat Tarih Mecmuası ise hem uzun yayın hayatı, hem baskı sayısının yüksekliği, hem de popüler tarih konularına yaklaşımıyla hâlâ bir rekoru elinde tutmuş.
Babıali’nin çocuk dergileri arasında Mehmet Faruk Gürtunca’nın çıkardığı Çocuk sesi, Afacan, Genç Liseli, Gelincik, Okul ve Öğretmen, Her ay, Her hafta dergilerini anmadan edemiyorum.
Dergi çıkarmak zor ve yorucu ve ömür tüketen bir işti. Gül dikenli bir yoldu. Ondurmuyordu ama gönül coşkusu içinde bir zaman yaşatıyordu.
Türk edebiyatında bir ekol haline gelen Hisar Dergisi’nden örnek vereyim:
Mehmet Çınarlı "Sanatçı Dostlarım" isimli kitapta diyor ki:
"Hisar yüzünden çektiğimiz üzüntüler, düştüğümüz anlaşmazlıklar bir değil, beş değil... Bunların bir kısmının hallinde, Gültekin'in aracılığı gerçekten faydalı olmuştur. Çevremizdeki insanların kalbine girmeyi, dostluğunu kazanmayı öyle güzel başarıyor ki, kendisine benim tanıttığım bazı kimselerle dahi benden çok fazla içli dışlı olmuştur.”
Edebiyat Tarihi Kronolojisine göz atarsanız, 1950 yılının karşısında Garip Şiir Akımına karşı doğan Hisar Grubu, Mehmet Çınarlı, Basın İlan Kurumu Genel Müdürlüğü de yapan Gültekin Sâmanoğlu, İlhan Geçer ve yine Basın İlan Kurumu Genel Müdür Yardımcılığını yapan Mustafa Necati Karaer gibi isimlerle birlikte "Hisar" dergisini çıkarmaya başladılar” cümlesini okursunuz.
1949 yılında, Hisarcılar heyecanla arayış içindeydi. Dergi çıkarmak istiyorlardı. Bir şiir günü sonrasında Anafartalar Caddesinde belediyeye ait binada toplandılar. Saatlerce konuştular. Bir sonuca ulaşmadan dağıldılar. Yarım saat sonra bir başka yerde (üç Harbiyeli şairden, Bekir Sıtkı Erdoğan Ankara’dan ayrıldığı için) Mustafa Necati Karaer ve Gültekin Sâmanoğlu kalmıştı. Onlarla birlikte, Mehmet Çınarlı, İlhan Geçer, O. Fehmi Özçelik, Yahya Benekay, Fikret Sezgin ve Hasan İzzet Arolat, aralarında büyük yaş farkı olmasına rağmen, “Hayal Ettiğin Gibi” adlı bir şiir kitabı yeni yayınlanmış olan Munis Faik Ozansoy’la özel olarak görüştüler. Munis Faik Ozansoy bu genç şairleri dinleyince “Siz bir dergi değil dört beş ayrı dergi bile çıkarabilirsiniz,” dedi.
Bu görüşme ile bir bakıma Hisar Dergisinin temeli atıldı. Ama hepsi şiir yazıyordu. Başlangıçta başyazıları Ozansoy yazacaktı. Hikâyede Tarık Buğra’yı, musikide Ruşen Ferit Kam’ı, resim sanatında Mâlik Aksel’i tiyatroda İstiklâl Gökçer’i fikir ve kültür yazılarında Prof. Dr. Remzi Oğuz Arık, Enver Behnan Şapolyo ile Mehmet Önder’i deneme ve tenkit yazılarında da Prof. Dr. Mehmet Kaplan ile Faruk Kadri Timurtaş’ı davet edeceklerdi. Onlar ise gerek gördükleri nesir yazılarıyla daha çok şiirleriyle bir nevi görev yapacaklardı.
İleride Hisar dergisi ve Hisarcıların ilkelerinden söz edeceğim.