Daha önce de yazmıştım. Gazetecilikte mesleğinin stajyerlerine şaka yapılır. Düştüğü söylenen Cemre’nin fotoğrafını çekerek haber yapması görevi verilir. Acemi muhabir eli boş gazeteye döndükten sonra karşılaşacağı alaylardan sonra, Cemre’nin Cemile olmadığını halk takviminde mevsimsel bir aşama olduğunu unutmamak üzere öğrenir.

Halk takvimine göre, Kasım günleri 100. güne yani miladi takvimde 15 Şubat'a geldiğinde artık kış hükmünü kaybetmeye başlıyor. İnanışa göre, bu tarihten 5 gün sonra ilk cemre düşüyor. 19- 20 Şubat'ta havaya düşen cemrenin soğuk havayı yere indirdiği kabul ediliyor.

İlk cemreden bir hafta sonra, 27 Şubat'ta ikinci cemre suya düşüyor ve suları ısıtıyor. Üçüncü ve son cemre de 6 Mart'ta toprağa düşüyor ve kır çiçekleri kendisini gösteriyor.

 O kadar çok rivayet var ki.  “Folklor Penceresi” kitabımızın Folklorumuzda Meteoroloji bölümünde yer alan bir anlatı şöyle:

“....Cemre gökte yaşayan yiğit bir delikanlıymış. Uzaktan gördüğü dünyaya karşı merak duymaya başlamış.  Havaya düşmüş. Toprak ananın kızlarından birine aşık olmuş.  Suya düşmüş, yıkanmış ve temiz olduktan sonra, toprağa düşmüş ve sevgilisine kavuşmuş. ...”

Yine halk inanışına göre, üçüncü cemrenin düştüğü akşam, poyraz rüzgarı ile lodos rüzgarının kavga ettikleri sanılmakta. O gün ikindiden sonra, hangi rüzgar (yel) eserse o galip gelmiş sayılmakta. Poyraz fazla eserse kış mevsiminin uzayacağına, lodos fazla eserse bahar günlerinin çabuk geleceğine inanılmakta...

                                                                  

Cemreler hep umut olmuş, muştular getirmiş yaşamımızda. Böyle olunca, şiirimizde o kadar çok işlenmiş ki, Yirmi iki yıl önce Mart ayında, torunumun doğum haberini almış, bu müjdeyi eşime bir şiirle vermek istemiştim. Şiir şöyle başlıyordu:

“Önce cemreler birer birer düştü

Bir aklık, ferahlık geldi havaya.

Cümle cansuyu yürüdü doğaya

Daha dün, bugüne ulaşmak düştü.”

Dilerdim ki, bu günlerde ülkemizin üzerine yas bulutları yerine, lapa lapa kar yağıyor olsaydı. İşimiz umut dolu sevinç beklentileri içinde birbirimize, tebessümlü bakışlarla "Bugün cemre havaya düştü" deseydik. Bir hafta sonra,  "cemre suya düştü", bir hafta sonra da “toprağa!” deşeydik. . Kimse fark etmeyecek ama, yaşlılar; "Suların damarı kırıldı. Farketmiyor musun?”  diye sorduktan sonra, gördükleri bir böceği, cemrenin düşüşüne işaret sayacaklar. Gerçek olan o ki, Cemre toprağa düşünce, toprağa bir hal olmaya başlar. Biraz güneş görse, kabarır.

Oktay Rıfat’ın bir şiirinde, insan hayatındaki bu kabarış, cemreye benzetilir:

“Aşmış, körpe ve kolay, birdenbire,

Çocukluğun bir karış duvarından,

Tomurcuklu bir badem dalı sanki

Gencecik öç alma bilmiyor,

İlk cemre kadar yeni, havadaki.”

Kuşkusuz ki, yurdumuzun dört bir yanında birbirinden güzel baharlar yaşanır. Bingöl yaylaları da bunlardan biridir. Bingöl baharını yaşayan, renklerden, çiçeklerden, kokulardan esinlenen nice ozanlar, Bingöl'ün baharını dize dize anlatmışlar. Feyzi Halıcı "Bingöl'de Bahar" şiirinde şöyle diyor:

“....

Yar, pul pul durdu içime,

Cemre düşürdü içime,

Kimseler farkında değil,

Şimdi Bingöl'de bahardır.  ....”

Çok büyük ve yaygın deprem felaketiyle kararan ülkemizin ufkuna, cemrelerin aydınlık getirmesini, bütün dünyaya, ama önce bizlere barış ve huzur, sabır yaralılarımıza şifa düşürmesi dileğiyle.

Üç cemre varsın havada, suda, toprakta geçinsin dursun. Dördüncüsü mutlak gönlümüze düşmeli:

“Önce ufkumdaki bozaran renkler,

Yeşillere filiz filiz dönüştü.

Uç verirken elvan elvan çiçekler,

Ah! Dördüncü cemre gönlüme düştü…

Bu gönlüm ki artık yaşlı sanırdım

Bir çift ceylan gözle yandı tutuştu.

……..”