Son birkaç aydır sürekli Anayasa değişikliğinden bahsediliyor. Askeri darbe yıldönümü olan 12 Eylül’de, “Hâlâ darbeci askerlerin yaptığı Anayasa ile idare ediliyoruz” nakaratı tekrarlanıp durdu.

Anayasa ve kanunlar, eğer ihtiyaç varsa değiştirilir. İhtiyaç olmadan “Hadi gelin şu Anayasayı değiştirelim” demek çok iyi niyetli bir yaklaşım değildir.

Anayasayı baştan sona değiştirmek isteyenlerin kafasında başka hesaplar yatmaktadır.

Onların dertleri, Anayasanın değiştirilemez ilk dört maddesini değiştirmek, Türk milleti için dokunulmaz olan temel değerleri yok etmektir.

Bu zihniyette olanlar gerçek düşüncelerini söyleyemedikleri için “Darbecilerin yaptığı Anayasayı değiştirelim” diyorlar.

Kaldı ki, darbecilerin yaptıkları Anayasadan günümüze ilk dört madde dışında neredeyse değişmeyen madde kalmadı.

Hatırlarsınız, Anayasanın en önemli maddeleri sil baştan yazıldı. Mevcut parlamenter sistem değiştirildi, başbakanlık kaldırıldı, kuvvetler ayrılığı işlemez hale getirildi.

Meclis çoğunluğu ile değiştirilenlerin dışında Anayasayı değiştirmek için son 16 yılda üç kez referandum yapıldı.

Bu kadar değiştirilen Anayasa için hâlâ darbecilerin yaptığı Anayasa demek, kendi yaptıkları değişiklikleri yok saymaktır.  

En önemlisi de Anayasaya ne yazıldığından çok, Anayasaya ve kanunlara ne kadar uyulduğu, yazılı kuralların ne kadar geçerliliğini sürdürdüğüdür.

En güzel, en modern Anayasayı hazırlarsınız ancak uygulanmadıktan sonra hiçbir anlam ifade etmez.

Örneğin Anayasamızın 10. maddesinde, “Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. Bu maksatla alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz” hükmü yer alıyor.

Gerçekten de kadınlar ve erkekler eşit haklara sahip mi? “Kadınlar otursun evde çocuklarına baksın, kadın nasıl çalışır, kadın erkek eşitliği fıtrata aykırıdır” düşüncesinde olan zihniyet için bu madde bir anlam ifade ediyor mu?

Aynı maddede, “Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz” deniliyor. Gerçekten bu maddenin uygulandığına inanan var mı?

Yine Anayasanın 34. maddesinde, “Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir” hükmü yer alıyor.

Valilerin bile hiçbir gerekçe göstermeden 15-20 gün hatta aylarca toplantı ve gösteriyi yasaklayabildiği günümüzde bu maddenin bir anlamı var mı? Sanatçıların konseri bile hiçbir gerekçe göstermeden yasaklanabiliyor.

Anayasa ve kanunlar, tabii ki önemlidir. Ancak çok daha önemli olan Anayasa ve kanunları uygulayacak olan zihniyettir.

Dünyanın en ileri Anayasası ve kanunlarını kabul etseniz bile uygulayacak zihniyet yoksa hiçbir anlam ifade etmiyor.

Anayasadan önce zihniyetin değişmesi lazım.

****

Gerçek adalet

 Hz. Ömer’in (RA) atadığı valilerden biri, Cuma hutbesi esnasında Hz. Ömer’i (RA) öyle över ki, bir sahabe dayanamaz; kalkar valiye müdahale edip, onu susturmaya çalışır…

Namazdan sonra durum Halife Hz. Ömer’e (RA) iletilir. Halifenin emriyle valiye karşı gelen adam yakalanıp bir suçlu gibi götürülür.

Suçlu kabul edilen sahabe, Hz. Ömer’in (RA) huzuruna girince selam verir. Hz. Ömer (RA), hiddetinden selama mukabelede bulunmaz. Onu azarlar. Bunun üzerine sahabe şöyle der:

- Ya Ömer! Ben bir suç işlediysem, sen iki suç işledin.

Hiddeti birden kaybolan Hz. Ömer (RA) sorar:

- Nedir benim o iki suçum?

- Allah’ın selamını verdim de çok hiddetlendiğin için mukabelede bulunmadın. Vacibi terk ettin. Bu bir. Suçluyu dinlemeden tek taraflı hüküm verdin. Bu da iki…

Hatasını anlayan Hz. Ömer (RA), olayı anlatmasını isteyince sahabe şöyle der:

- Tayin ettiğin vali, hutbede seni öyle övdü, öyle övdü ki bu söz, cemaatin üzerinde sanki fazilet yönünden senin Hz. Ebubekir’den (RA) daha üstün olduğun izlenimini bıraktı. İşte bu yanlış düşünceyi zihinlerden silmek için müdahale ettim. Halbuki sen fazilet yönünden Hz. Ebubekir’in (RA) yarısı kadarsın…

Hz. Ömer (RA) sorar:

- Neden?

- Hz. Peygamberimizin (SAV) “Orduya yardım ediniz” emri karşısında sen servetinin yarısını getirmiştin. Hz. Ebubekir (RA) ise servetinin tamamını getirmiş ve ashabın gözlerini yaşartmıştı…

Bunun üzerine Hz. Ömer (RA) o sahabeden özür dileyip dua istedi ve serbest bıraktı. Böyle konuşan valiyi ise hemen görevden azletti.

(Alıntıdır) 

***

 TEBESSÜM

Borç

Çok ünlü bir ressamın yolu önemsiz bir hastalık nedeni ile Doktor Temel’in muayenehanesine düşer.

Dr. Temel, ressamdan para almaz. Ressamın ısrarı üzerine küçük bir tablo alabileceğini söyler. Ressam bir süre sonra koca bir tabloyla gelir… Temel:

- Bu değerli bir tablo, kabul edemem.

Ressam alması için ısrar edince Temel bir şartla kabul eder:

- Peki öyleyse, size bir fıtık ameliyatı borcum olsun.

****

 GÜNÜN SÖZÜ

 Hiçbir kin, cahilin bilime duyduğu kinden daha büyük olamaz.

Galileo