“Nerede o eski bayramlar” diyerek geçmişten söz etmeyi pek sevmiyorum.

Her şeye rağmen bayramlar:

Dostluğu, ekmeğimizi, sımsıcak duygularla paylaşma günü.

Acımızı, yalnızlığımızı, küskünlüğümüzü bir yana bırakıp barış  ve hoşgörü içinde yaşamanın güzelliğine ermek günü.

Öncelikle bütün insanlığın bayramını kutluyor, güzelliklerle dolu bir öncekinden daha mutlu günler diliyorum.

İslamlık öncesinde de ulusça kutlu sayılan, birlikte sevinç, içerisinde kutlanılan bayramlar var. Göktürkler tarafından, Ergenekon Efsanesinde anlatıldığı gibi, Türklerin demir dağları eritip çıkışlarının yıldönümleri büyük bayram olarak kutlanmaktaydı. Ulusça kutlanan bayramlar arasında,  ilkbahar ve güz bayramlarını sayabiliriz. Divan ü Lügat-it Türk’te bayram sözcüğü, sevinç ve eğlence günü olarak tanımlanmış. Daha sonra, İslâmiyetin etkisiyle bayramlara “iyd” denilmiş.

Günümüzde dini bayramlar, ulusumuzun manevî bütünlük ve beraberliğini, kardeşliğini gösteren mutluluk günleri.

 Bu günlerde, herkes yakınlarının, sevdiklerinin ziyaretine gitmekte, armağanlar alıp vermekte, kırgınlık ve kızgınlıklarını unutmakla, yoksulları sevindirmekle yarışmakta...

Tebrikler yollamak, ikramlarda bulunmak kuşkusuz ki  çok güzel. Ama bayram, yalnız eş dost, hısım ve akraba ziyaret günleri değil. En önemli bayram töresi; dargınların barışmaları, kinlerin unutulması, verebilen elin, alabilecek ele uzanması olsa gerekir.

Çocuklara, akrabaya cömert, sevgi ve saygıyla davranmakla, İslâm’ın temelindeki, iyiliksever ve koruyucu nitelikler canlandırılmakta.

Çocukluğum Sivas Şarkışla’da geçti.  Orada bayramlaşmaya gelenlere yemek çıkarılır, yemekten sonra tatlı ikram edilirdi.  Bayram boyunca, etliler, sütlüler, tatlılar, pilav, sarma, hoşaf ve aşureye benzeyen bayram aşı sofraların demirbaşıydı.  Karnı tok olanlar yemekten kaçabilirdi. Ama, sunulan bir dilim baklavayı veya bir koçan sarığıburmayı ya da  bir kase sütlü tatlısını yememek ev sahibine hakaret sayılırdı. O günlerden bugüne yakın zamanda kaybettiğimiz  Abdürrahim Karakoç’un bir dörtlüğü kaldı:

 “Bayram af günüdür, barış günüdür

Bayramlar rahmete giriş günüdür

Bayram, Hak menzile varış günüdür

Gönlümü verdiğim bayramlar hani?

Şaka bu ya; boşa dememişler “deliye göre her gün bayram” diye. Bayram günü borç ödeyecek olana Ramazan uzun sürmezmiş. Kendisine söylenen sözleri anlamadığı gibi sürekli yanlış yorum yapanlara “Ben diyorum bayram haftası, o anlar mangal tahtası” derler.  Çok gezenlere, “Bayram pabucu”na benzetirler. Atalarımız, her şeyin zamanında, gereksinim duyulduğunda değerli olacağını vurgulamak için “Bayramdan sonra kınayı başına çal” demişler.

olarak anlayıp kavradığımız, birbirimizi gördüğümüz, andığımız, selamladığımız, kaynaştığımız, sevindiğimiz günler. 

                     Erzurum yöresinden Raci Alkır’dan alınan Alvarlı Mehmet Efe’nin bir ilahisi var:

                     “Can bula cânânını

                     Bayram o bayram ola

                     Kul bula sultanını

                     Bayram o bayram ola.

Hüzn-ü keder def ola

Dilde hicâb ref ola

Cümle günah aff ola

Bayram o bayram ola.

Mevlâ bizi af ede

Gör ne güzel 'ıyd ola

Cürm ü hatâlar gide

Bayrâm o bayrâm ola.

Feyz-i mehabbet-i Hakk

Nur-i hidâyet siyâk

Cennet-i a'lâ durak

Bayrâm o bayrâm ola.

Hakk'ı seven merd-i şîr

Kalbi olur müstenîr

Allah ola destigîr

Bayrâm o bayrâm ola.

El tuta kitâbını

Dil tuta hitâbını

Cân tuta şitâbını

Bayrâm o bayrâm ola

Mevlâ'yı cândan seven

Rızâ-yı Hakk’a eren

Lutf-i Hudâ'ya güven

Bayrâm o bayrâm ola.

…….

Tevhîd ede zevk ile

Hakk’ı seve şevk ile

Tasdîk inerse dile

Bayrâm o bayrâm ola

                     Lütfi ya lütfü kerim

                     Erişe rahmü-rahim

                     Bermurad ede fehim

                     Bayram o bayram ola.

                     ……..

                     (Alvarlı Efe Hazretleri)