Her şeyden önce, toplumun liderleri örnek davranışlar sergilemezse, bizim söyleyeceğimiz, yazacağımız şeylerin tamamı laf-ı güzaf olmaktan başka bir şey değil. Sabah okudum. Meğer dört tane de milyar liralara mal olan adım atılmamış sarayımız varmış. Bence  bunlar değil, ele el açmamak itibar kazandırır.  Veren el, alan elden değerlidir.

Diyeceksiniz ki, olmayan bir şeyin tutumu olur mu? Olursa, sizi mezarlık temizler. Nasrettin hoca, eşeğine tutum öğretmeye kalkışmış. Her gün verdiği yem ve samandan bir miktar kısıyormuş. Hayvan giderek zayıflamaya başlamış, ayağa kalkacak halli kalmamış. Hoca, ölürse diye telaşlanmış, başlamış bizim politikacılar gibi vaatlere:

“Ölme eşeğim ölme, yaz gelince sana yonca vereceğim!”

Yine de tutum yapmanın hiçbir anlamı kalmadı mı? Tutum ve yatırım alışkanlığı küçük yaşlarda kazanılır. Boşa akan su musluğu, gereksiz yanan lambayı kapatan çocuk bu güzel alışkanlığı büyüyünce de sürdürür. Okul çağlarında zamanı iyi değerlendirme alışkanlığı kazanan insan bu alışkınlığından vazgeçmez. O nedenle çocukları küçük yaşlarda tutumlu olmaya özendirmeliyiz.

Bizim çocukluğumuzda olduğu gibi yine onlara şiirler öğretmeliyiz:

YERLİ MALI VE TUTUM

Arpa, buğday isteyen,

Tarlaya tohum eker,

Gelecek kaygısını

Akıllı olan çeker.

Ben ibretle bakarım

Arıya, karıncaya

Paramın bir kısmını

Atarım kumbaraya.

Yurduma hizmet için

Her zaman tutumluyum

Yerli malı giyerim,

Ben bir Türk çocuğuyum.  (Mustafa YILMAZKAYA)

Tasarruf edilmesini, milli kaynakların işletilmesini, yerli fabrikaların kurulmasını, paranın dış ülkelere gitmesinin önlenmesini, temel tüketim maddelerini öz kaynaklardan karşılamasını, istemek, hamasi söylemler ya da fanatik görüşler değildir.

Acı gerçek o ki: Sanayicilerimiz, burada üretip yine burada sattıkları mallara bile uyduruk yabancı marka koymadan edemezler. Yabancı pazar bulmak için de aynı şeyi yaparlar. Kimilerimizin dış alışveriş gezilerinde o malları alıp döndüklerinde, evirip çevirirken ‘‘Türk Malı’’ olduğunu görünce ne hale geldiklerini söylemeye gerek yok.

Cumhuriyetin ilk yıllarıydı. Savaştan çıkmış bir ülkeydik. Her köşemiz zarar görmüştü.  Yoksulduk. Yüce Önderimiz Atatürk bu duruma üzülüyor ve çözüm arıyordu.1923 yılında İzmir İktisat Kongresini topladı. Bu kongrede yurdun bağımsızlığının korunması, yerli mallar üretilmesi ve kullanılması kararlaştırıldı.

Dönemin başbakanı İsmet İnönü 12 Aralık 1929 tarihinde T.B.M.M.’de bir konuşma yaptı. Konuşmasında ulusal ekonomi, yerli malı ve tutumlu olma konularını anlattı. İşte bu tarihten sonra, bugün takvim yapraklarında kalan “Yerli Malları ve Tutum” haftaları kutlanmaya başlamıştı. Bugün, Cumhuriyetin doğurduğu, kamu ve özel sanayimizin, yeni bir Düyun-u Umumiye batağına sürüklenmekte olduğunu görmek hüzün veriyor. 

Yerli malı ve tutum, çocukluk günlerinde kazandığımız, milli sloganımızdı:

“BEN TUTUMLU ÇOCUĞUM''

Ben tutumlu çocuğum.

Bana öğretti anam.

Ben tutumlu çocuğum.

Fazla para harcamam.

Budur tutum usulü,

Koşmalı yerlilere.

Yurdun yerli ürünü

Yakışmalı herkese.

Her gün bilgi atarız,

Kafamız kumbaradır.

Yarın bilgi satarız,

Bu bilgiler paradır.

Bugün derse çalışan,

Sonra para kazanır.

Çalışmaya alışan,

Yarınını kazanır.

Sağlıksız pis olanın,

İyi olmaz yarası.

Böyle başta olanın,

Yoktur ilaç parası.

Sağlıklı, sağlam olmak,

Tutumluluk demektir.

Tutumlu çocuk olmak,

Vatanını sevmektir.  (Celal Sıtkı GÜRLER)

Tutumlu olmanın cimri olmakla, ucuza tamah etmekle bir ilgisi yoktur: Dünkü yazımda, sizler için tutumlu olmakla ilgili özlü sözler paylaşmıştım. Birkaçını bugüne bırakmıştım:

* Güvenme varlığa, düşersin darlığa.

* Tutumlu olan kimse fakir olmaz.

* Cennetin kapısını cömert açar.

* Ucuzdur vardır illeti, pahalıdır vardır hikmeti.

* Güvenme varlığa, düşersin darlığa.

* Arpacıya borç eden, ahırını tez satar.

* Bağa bak üzüm olsun, yemeye yüzün olsun.

* Şık şık eden nalçadır, iş bitiren akçedir.