Dünkü yazımda karpuzdan söz ettim. Bugün doğal olarak seçimi kavunla eşlemem gerekiyordu. Ama, henüz bu yılın karpuzunu tatmamışken, geçen yıldan tadı damağımda kalan karpuzdan ayrılamadım.
İki sevda bir gönüle sığar mı, ben sığdıramadım ama, iki karpuz bir koltuğa sığar mı, sorusu tarihe karıştı. İki değil, dört baş karpuzu bir koltuğa sığdıranları, ballı kaymaklı hatırı sayılır paracıkları hesaplarına aktaranları gördük. Ben de böyle bir imkânı geri çevirir miydim? Doğrusu karpuz severim ben. Nasıl geri çevireyim??? Hay da!!!
Genç mimarlarımızdan Elif Nihal Altan’la galiba aynı düşünüyoruz:
“Bir tren Bekliyorum / Çocuktuk… / Henüz eksilmemiştik, / Karpuz çekirdeği kadar değerliydi hayat…” diyor.
Çekirdek, çoğalmanın temeli. Aşık Veysel’de “Bir çekirdek ektim, dört bostan verdi” demiyor mu?
Eskiden yaz mevsiminin başlangıcı karpuz kabuğunun denize düşmesiydi. Peyami Safa, yalnızlığını karpuz kabuğu ile örneklemişti: “Dünya yüzünde yapayalnızdı, yapayalnız: Tıpkı, açık denizde yüzen bir karpuz kabuğu gibi”
Karpuzun, tatsız, renksizi olur ama acısı olur mu bilmem. Olurmuş ki, Şeyh Sadi Şirazi, “İyi huylu bir adamın elinden acı karpuz yemek, suratı asık bir insanın elinden tatlı yemekten daha iyidir,” demiş. Ama çok doğru demiş.
Genç yazarlarımızdan Bahadır Cüneyt Yalçın var. Okuyanlarınız vardır. “Eşeğin aklına karpuz kabuğu düşürmek” deyimini ne güzel anlatmış:
“ Karpuz kabuğundan gemi yapıyorum sonra bir eşek gelip onu yiyor. Eşek bu, ben karpuz kabuğundan gemi yapınca hayvanın aklına coğrafi keşifler düşecek değil ya…”
Gençlikten desem gülersiniz. Elbette yaşlılıktan: Karpuz seçimini anlatacaktım, sözü başka yollara, başka ovalara, bağlara, bahçelere düşürdüm. Hani gazete ve dergilerde köşeler vardır:
“Yanılış bildiğimiz doğrular” vaya “Doğru bildiğimiz yanlışlar” gibi başlıklar taşır.
İşte size bir örnek:
Karpuzun üzerindeki çatlaklar ve ufak kahverengi noktalar, o karpuzun doğru karpuz olduğuna işaret etmektedir. Eğer ağzınıza layık ve tam olgunlaşmış bir karpuz istiyorsanız raflardaki karpuzlardan çatlak izi ve lekeleri en fazla olanı tercih etmelisiniz.
Vallahi bildiğimden değil, okuduğumu size aktarıyorum. İşte bir bilgi daha:
Karpuzun rengi oldukça önem taşıyormuş. Alacağınız karpuzun alt kısmı ne kadar sarı renkte olursa; karpuz bir o kadar lezzetli ve sulu olurmuş…
Karpuzun altındaki sarı renk, karpuzun olgunlaşma seviyesini de belirttiğinden alt kısmı en sarı olan karpuzu almanız tavsiye ediliyormuş. Deneyeceğim ama, maşallah zamanenin karpuzları on kilogram. Gücüm yetmez ki evirip, çevirip altına üstüne bakayım.
Karpuz seçmede ağırlığının da önemi varmış: Alınacak karpuzun ağırlığının boyutundan çok daha fazla olması, o karpuzun daha tatlı olduğunun göstergesiymiş.
Bir kural daha okumuştum. Eğer bu doğruysa, karpuz satıcıları bundan böyle “İşte karpuz, işte sapı” demeleri gerekecek. Halbuki ben tersini sanıyordum: Şöyle yazmışlar: “Karpuzun sapının ne kadar kuru olup olmadığı oldukça önemlidir. Karpuzun sapı kurumuşsa, bu olgun bir karpuza işaret edecektir fakat tamamen kuru bir sap karpuzu beklemiş ve tazeliğini kaybetmiş olabileceğini gösterir. Karpuzun sapı yeşil renkte ve kurumamışsa, karpuz olması gerekenden erken bir vakitte toplanmış tadı az olabilir.”
Son olarak bize bir bilgi daha vereyim ki, ansiklopedi karıştırdığım belli olsun:
Karpuz oyma sanatına Mukimono derler. Adından anlaşılacağı gibi geleneksel bir Japon sanatı. Sanatı onların olsun. Bizim için yenmesi güzel…