“Şu kopan fırtına Türk ordusudur yâ Rabbi,
Senin uğrunda ölen ordu budur yâ Rabbi,
Tâ ki, yükselen ezanlarla müeyyed nâmın
Galib et, çünkü bu son ordusudur İslâm’ın.”
Yahya Kemal Beyatlı, Büyük taarruz emrinin verildiği 26 Ağustos 1922 günü için böyle dua ediyordu. Büyük zafere gebe gecelerin dualarından birini de 17 Ağustos 1968 günü vefat eden Necmettin Halil Onan yapıyordu:
“Bu kudsî gecenin hürmeti için
Bu yurdu bir parca güldür, Yârabbi!
Senin Habib’inin ümmeti için,
Bu acı felâket züldür, Yârabbi!
Karardı bahtımız şimdi büsbütün,
Suçumuz bu kadar çok mu, Yârabbi?
Vatanın ufkunda alçalırken gün;
Hiç necat ümidi yok mu, Yârabbi?
Ne büyük günahlar işlesek de biz,
Gufrânın onlardan oldu, Yârabbi!
Günahkâr kullarız, âsî değiliz,
Gönlümüz seninle doldu, Yârabbi!
Bu kudsi gecenin hürmeti için,
Bu yurdu bir parça güldür, Yârabbi!
Büyük Resl’ün ümmeti için,
Bu kadar felâket züldür, Yârabbi!”
Malazgirt Zaferi Anadolu’nun kapılarını açtı ama, 30 Ağustos Zaferi ile Anadolu'yu yeniden fethettiğimizi, Anadolu’ya Türk mührünün ebediyen vurulduğunu söyleyebiliriz. Çünkü 30 Ağustos, yurdu baştan başa istilâ ve işgal edilmiş, silâhları elinden alınarak savunmasız bırakılmış, genç kuşakları bitip tükenmeyen savaşlarda mum gibi erimiş, yoksul ve yoksun düşmüş bir ulusun yeniden silkinişinin destanıydı. Bu destanın aşamaları, şairlerimizin dizelerinde kare görüntü buldu.
Bizi 30 Ağustos’a ulaştıran günlerin hikâyesini, Faruk Nafiz Çamlıbel’in dizelerinde okuyoruz:
“Düşman ilerliyordu üstümüze her yandan,
Her gün yeni bir parça sökülüyordu vatandan,
Onlar ilerledikçe derdi Gazi Kumandan:
“Düşmanı boğacağım, yurdumun kucağında!”
Kışın kara gömüldük, yazın güneşte yandık.
Çoluk çocuk cephene taşıdık, sandık sandık.
Düşmanı boğmak için iki yıl hazırlandık,
Vatanın bucağında, milletin ocağında.
“Dumlupınar”da yaptık meydan muhaberesi,
Çöktü düşman başına yerin göğün kubbesi,
Süngümüzle kazıldı zalimlerin türbesi,
Cehenneme gittiler Ağustos sıcağında.
Düşmanların üç günde koptu kolu kanadı,
“Başkumandan Harbi”dir bu şanlı cengin adı,
Dediği yerde Gazi düşmanları hakladı,
Şüphemiz yoktu işin böyle olacağında.
Üçüncü gün orduya, Türk’ün büyük önderi,
Dedi: “İlk hedefiniz Akdeniz’dir ileri!”
İleri gidiyoruz işte o günden beri,
Yorgunluğun işi yok kimsenin bacağında!
O günlerin hikâyesinin bir bölümünü de Nazım Hikmet’in Kuvayi Milliye’sinin 8 inci Bap’ında okuyabilirsiniz.
30 Ağustos 1922 akşamı, Adatepe ve çevresi düşmandan temizlenmiş, Afyon-İzmir ekseni üzerinde Kapıdağı yöresinde Yunan tümenleri düzensiz bir şekilde geri çekilmekteydi. Uşak yönüne çekilen düşmanın yeniden toparlanmasına meydan verilmemesi, Eskişehir’e çekilen düşmanın yakalanıp mağlup edilmesi gerekiyordu. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Başkomutan Mustafa Kemal tarihi emrini verdi:
“Türkiye Büyük Millet Meclisi Orduları,
Afyonkarahisar-Dumlupınar Büyük Meydan Muharebesinde zulmedici ve gururlu bir ordunun asıl unsurlarını inanılamayacak kadar az bir zamanda yok ettiniz. Büyük ve soylu milletimizin fedakarlıklarına yaraşır olduğunuzu gösteriyorsunuz. Sahibimiz olan Büyük Türk Milleti, geleceğine güven duymakta haklıdır. Muharebe meydanındaki beceriklilik ve fedakarlıklarınızı yakından görüyor ve takip ediyorum.
Milletimizin hakkınızda verdiği değere aracılık etmek görevini, arkasını bırakmayarak devamlı yapacağız.
Ordular; ilk hedefiniz Akdeniz’dir. İleri!”
Yarınki yazımızda zaferlerin kime nişanlı olduğunu anlatacağız.