Şaka gibi bir ülkede yaşıyoruz…

Gülsen komik değil, ağlasan çare değil.

Lakin yaşananlar şaka değil; her geçen gün bu kadarı da olmaz dediğimiz garipliklerle karşılaşıyoruz, duyuyoruz.

Bu kadarı da olmaz dediğimiz bir örnek de Artvin Yusufeli’nden…

Son diyemiyorum, çünkü bu satırları okurken eminim ki buna benzer bir sürü daha gariplik yaşanmıştır…

Yusufeli’nde henüz 5 Eylül’de göreve başlayan Kaymakam, yemek için iki misafiriyle ilçedeki bir lokantaya gitti.

Kaymakam, çağ döner sipariş vermek istedi. Garson yoğunluk sebebiyle saat 11.00’den sonra çağ döner kesmediklerini, porsiyon olarak servis yapabileceklerini anlattı.

Kaymakam da porsiyon döner sipariş etti. Dönerden sonra tatlıyı yiyip çayını da içti. Sıra hesap ödemeye gelince Kaymakam, diğer müşterilerin ve kendi misafirlerinin yanında bağırarak, “Döneri, pilavı, sütlacı beğenmedim. Bu yüzden de hesap ödemiyorum” diyerek çekip gitti.

Bütün bunlar da işyerinin güvenlik kamerasına yansıdı.

İşyeri sahibi ise dertli: “Hesabı ödemesin, canı sağ olsun, fakat müşterilerimizin yanında bizi rencide etmesi beni ve çalışan arkadaşlarımızı üzmüştür.”

Söylenecek çok şey var da nasıl anlatılır bilemedim.

Kaymakam ile ilgili hiçbir şey söylemeyeceğim.

50-100 liralık döner için herkesin ortasında atar yapan bir kaymakam için ne denilebilir ki!

Asıl sorun bunu yapan birinin kaymakam atanmasıdır.

Ne kadar iyi kural koyarsanız koyun, kanunlarınız ne kadar ileri düzeyde olursa olsun eğer liyakat yoksa hiçbir işe yaramıyor.

Bu gariplikleri yaşamamak ve yaşatmamak için liyakat çok önemlidir, bunun için hep liyakat diyoruz…

Hak edeni hak ettiği makama getirmemek, yani işi ehline teslim etmemek bir nevi hukuk ihlalidir; hak etmeyeni o makama atamak da ayrı bir garabettir.

Liyakatsiz atamalar karşısında hepimiz sessiz kalıyoruz. Çünkü belki benim oğlum, kızım, damadım, gelinim veya yeğenim de bir yerlere atanabilir derdindeyiz.

Hepimizin kafasında ikinci bir plan olduğu için, ikinci plan yapanları da eleştiremiyoruz, eleştirmiyoruz.

Kendi işyerimize sıradan bir temizlik elemanı alınacak olsa bile kılı kırk yararız ama…

En üst makamlara liyakatsiz atamalar yapılırken ağzımızı açmıyoruz…

Sonuç ortada… Böyle şaka bile olmaz diyeceğimiz garipliklerle karşılaşıyoruz…

****

Dalı kestim

 Günlerden bir gün, krala iki harika şahin hediye edilir. Kral, bu zamana kadar böyle ihtişamlı şahin görmemiştir. Bu değerli kuşları eğitmesi için bir şahin eğiticisi çağırır.

Aylar geçer, şahinlerden biri gökyüzünde asil bir şekilde süzülerek uçuyor, ancak diğer şahin, üzerinde bulunduğu daldan geldiği günden beri bir türlü ayrılmıyordu.

Bunun üzerinde kral, ülkedeki pek çok şahin eğiticisini seferber eder ama kimse bu şahini uçurmayı başaramaz.

Ülkede denenmemiş tek bir eğitici kalmıştır. Sonunda kralın emriyle o eğitici de saraya getirilir ve çalışmaya koyulur.

Kral ertesi gün uyandığında camdan bakar ve her iki şahinin de muhteşem bir şekilde uçtuğunu görünce gözlerine inanamaz. Koşar adımlarla eğiticinin yanına gider ve sorar:

- Nasıl başardın bunu? En az 10 eğitici geldi başaramadı. Sen nasıl yaptın?

Şahin eğiticisi cevap verir:

- Çok basit kralım. Sadece kuşun üzerinde durduğu dalı kestim...

***

 TEBESSÜM 

Kibarlık  

Gazeteci Erdal İnönü’ye sorar:

- Sizin için Norveç’te başbakan olabilir, diyorlar. Ne dersiniz?

Erdal İnönü’nün cevabı:

- Çok teşekkür ederim. Bu herhalde, Türkiye’de bu işleri beceremiyorsun demenin kibarcası…

****

 GÜNÜN SÖZÜ

Kuş kafeste doğarsa, uçmanın bir hastalık olduğunu düşünür.

Alejandro Jodorowski