Eskiler “nekahet” derlerdi. Bugün, geçiş için zorunlu dinlence, durgunluk dönemi diyebilirsiniz. Yahya Kemal’in şiirinden anımsarsınız: “His var mı bu âlemde nekahet gibi tatlı.”
Nekahet günlerinizde kendinizin karşısına geçip iç beninizle, dış beninizi hemhal edebiliyorsunuz.
Gözlerimi hafifçe kapatıp, unutmak ve unutulmak kulvarında iç dünyamın tayfındaki renkleri kuşak kuşak ayrıştırıp, kısım kısım insanları, geçiriyorum: Kimileri var ki, karanlık kuşağında kaybolup gidiyor. Kimileri alacakaranlık kuşağında bir yol tutturmuş. Sen sağ, ben selamet… Ama, beni saran renklerin kuşağında kimi insanlar var ki, gülünce gözlerinin içi gülüyor. Sevgi, vefa, hoşgörü ikliminden geliyor, tahammül mülkünün bahçelerine yol alıyorlar. Onları izlemekten kendimi alamıyorum. Tekrar tekrar bakasım geliyor. Unutmuyorlar, unutulmuyorlar.
Gönül telim paslanmamış, tınıları duygularla doluydu. Hastanede yatıyordum. Umutsuz vaka gibi görülüyordum. Dokunsalar ağlayacak demde olsam gerek. Bir şiir yazmıştım. Son iki kıtası şöyleydi:
“…
Çöker belki gönlüne hüzünlü bir duman
Of aman, halim yaman, dediğin her zaman,
Bil ki birisi vardır anılmayı uman,
Bırak onlar yas tutsun, ama sen unutma.
Gün gelir elbet toprak eritir cismimi,
Söküp çerçevesinden atarlar resmimi,
Çıkarırlar, silerler listeden ismimi,
Herkes beni unutsun, ama sen unutma...
Unutmak bir aldatma mıdır? Pek değil, Unutulmak aldatılmaktan biraz hafif geldi. Hani insan beyninden özürlü olur unutabilir. Mazeret kabul eder. Ama hiçbir şair, unutulsun istemez.
Aşk veya sevgililer günü gibi programlarda Ümit Yaşar Oğuzcan’ın “Beni Unutma” şiirini muhakkak okurdum:
Bir gün gelirde unuturmuş insan
En sevdiği hatıraları bile
Bari sen her gece yorgun sesiyle
Saat on ikiyi vurduğu zaman
Beni unutma
Çünkü ben her gece o saatlerde
Seni yaşar ve seni düşünürüm
Hayal içinde perişan yürürüm
Sen de karanlığın sustuğu yerde
Beni unutma
O saatlerde serpilir gülüşün
Bir avuç su gibi içime, ey yar
Senin de başında o çılgın rüzgâr
Deli deli esiverirse bir gün
Beni unutma
Ben ayağımda çarık, elimde asa
Senin için şu yollara düşmüşüm
Senelerce sonra sana dönüşüm
Bir mahşer gününe de rastlasa
Beni unutma
Hala duruyorsa yeşil elbisen
Onu bir gün benim için giy
Saksıdaki pembe karanfilde çiğ
Ve bahçende yorgun bir kuş görürsen
Beni unutma
Büyük acılara tutuştuğum gün
Çok uzaklarda da olsan yine gel
Bu ölürcesine sevdiğine gel
Ne olur Tanrı’ya kavuştuğum gün
Beni unutma.
Kadın şairlerimizden Gülten Akın, ince duyguluydu. O da unutulmasın isterdi:
Sen yağmurlu günlere yakışırsın
Yollar çeker uzak dağlar çeker uzak evler
Islanan yapraklar gibi yüzün ışır
Işırsa beni unutma
Alır yürür sıcak mavisi gökyüzünün
Kuşlar döner uzun yağmurlardan sonra bir gün
Bir yer sızlar yanar içimde büsbütün
Her şeye rağmen ellerin üşür
Üşürse beni unutma
Yeni dostlar yeni rüzgârlar gelir geçer
Yosun muydum kaya mıydım nasıl unuttular
Kahredersin başın önüne düşer
Düşerse beni unutma.
Şimdi yukarıdaki sorumu tekrar sorayım: “Acaba unutmak da bir tür aldatma mıdır?” Platonik de olsa, insan âşık olduğu birini gün gelir de unutur mu? Şekip Ayhan Özışık
Gün gelir de beni unutursun demiştin
Kalbindeki bu derdi uyutursun demiştin
Ne ben seni unutabildim
Ne bu gönlü avutabildim
Ne bu derdi uyutabildim
Diyen şarkı yalan mı? Bana göre yalan değil. Unutulmaz. Ama Şemsi Belli unutmuş:
Unuttum
Seni sevdiğim zamanlarda
Sevda gönlümde hevenk hevenkti
Güzel bir kadındın amma
Gözlerin ne renkti?
Unuttum...
Başını göğsüme dayadığın an
Saçların ne kokardı?
Ve ilk defa karşılaştığımız akşam,
Üstünde hangi elbisen vardı?
Unuttum...
Hiçbir şeyi unutmayacağımı sanırdım.
Aşk ne tatlı
Ne yalan şeydi
İsmin neydi?
Eğer Fuzuli; “Yadetme güzel gözlülerin merdümi çeşmin / Merdüm deyip aldanma kim içtikleri kandır / Ger derse Fuzuli ki güzellerde vefa var / Aldanma ki şair sözü elbette yalandır” diyorsa; bu söze yalan diye bakmak lazım. Fuzuli de Şemsi Belli de şairce yalan söylüyor. Seven unutmaz.