Ebed Mahir’e “Yalnız” soyadını veren şiirin hikayesini daha önce de anlatmışımdır.
Z kuşağı için birkaç cümlede biyografisini anlatayım:
Ebed Mahir, 1908 yılında İstanbul’da Galata kadısı Tahir Molla’nın oğlu olarak doğdu. Viyana ve Almanya’da eğitim gördü. Ankara Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Alman Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü bitirdi. Almanca öğretmenliği yaptı. .
"Bu Gece Rüyalarım" adlı şiir kitabı 1957 yılında, "Aynalar" ise 1986 yılında yayınlandı Şiir kitaplarının dışında kendi çevirdiği şiirlerden oluşan ve türünde ilk olan Alman Şiir Antolojisini hazırladı. 3 Ekim 2000’de aramızdan ayrıldı.
Ebed Mahir Yalnız’ın dedesi. Kafkasya’dan göç ettikleri sırada tesadüfen Rize’nin Fındıklı ilçesine bağlı Hara köyüne yerleşmiş. Köylü “Yalnız” diye lakap taktıkları bu Kafkasyalı adamı el birliğiyle evlendirmiş.
O dedenin torunu Ebet Mahir, otuz altı yaşına kadar bekâr, yalınız yaşadı. 1931 yılında Viyana’da özlemle:
“Yeşil bir gurup oldu uzakta ve yakında,
Bu akşam Viyana'da bambaşka bir ihtişam.
Beynimde aydınlıklar ve gözlerimde akşam
Çınar gibi yükseldim Türk İstihkam parkında.
Hafızamda bir tarih çevrildi yaprak yaprak,
Fatih'ler, Yavuz'lar, Kanuni Süleyman'lar,
Türk'ün kuvvet Tanrısı sayıldığı zamanlar,
Hayalimden geçtiler, yıldırımlar saçarak ...”
Bir gün, nasıl olduysa, içinde baba yurdu Karadeniz'i görmek özlemi uyandı. Kara yolu, deniz yolu derken; Rize'nin Fındıklı ilçesi, Hara köyünde buluverdi kendini. Evden eve çağrılıyor, konuk ediliyordu. Yine ısrarlı bir daveti geri çeviremedi. Gittiği evde sordu:
- Biz ayrı mı yiyeceğiz?
- Yok canım. Hanımla kız kardeşi de oturacaklar sofraya. Öyle ayrı-gayrı olur mu hiç. Yürüyüp sofranın kurulduğu odaya geçtiler. Evin hanımı buyur ediyordu.
Mahir:
- Size çok zahmet verdik yenge hanım. Evin hanımı konuk olmasından hoşnutluğunu ifade etti ve:
- Nakiye ile yaptık yemekleri. Dolmaları o sarıverdi. Buyurun, buyurun, şöyle oturun,” dedi. Oturdular, biraz sonra genç bir kız “Hoş geldiniz efendim.” diyordu.
Mahir kekeledi: “Hoş bulduk .. “Genç kız evin hanımına: “: Abla?” dedi.
“Sen de otur. Sofra hizmetini ben yapayım... “
Hanım, “Peki Nakiye'ciğim,” diye karşılık verdi. Nakiye konuğa sordu:
“Tabağınızı uzatır mısınız? Biraz çorba içersiniz herhalde, Mahir Bey?” Mahir dondu kaldı. Nakiye tekrarladı:
“Ne oldu size? Niye öyle şaşkın şaşkın bakıyorsunuz? Tabağınızı uzatsanıza...”
Gerisini Ebed Mahir Yalnız’dan dinleyelim:
“Evet, şaşkın şaşkın bakıyordum. Adeta dilim tutulmuştu. Bugün gibi hatırlıyorum. Sebep Nakiye idi.. Bulutlar arasında yeni doğan bir güneşi andırıyordu. Görür görmez tutulmuştum ona ...
Ertesi günü otobüse binip Hara köyünden ayrılacaktım ama, ne mümkün. Beş on gün içinde evlendik ve geri döndük, iki Yalnız. Ebed Mahir bir Yalnız olarak gittiği baba yurdu Hara köyünden iki Yalnız olarak dönüyordu.
Yıllar yılları kovaladı ve iki kızı oldu. Lale ve Piyale koydular adlarını. Çocuklar büyüdüler, yürüdüler. Eve geldiğinde kucağına koşuyorlardı. Ve birbirlerini kıskanıp tıpkı Güney Amerika ülkeleri gibi birbirlerine saldırıyorlardı ...Nakiye memnundu orta yerde ... Galiba mutluluk, bu dört Yalnız'daydı. İşte şiiri:
Yıllar yılı soyadımla memnun yaşadık,
Yıldız aldık, mehtap sattık.
Başbaşa verip Viyana'lara gittik,
Sarışın güneşler kolumuzda,
Viyana gecelerinde yittik
Yalnız ...
Gün oldu kime tutulduğumuzu bilmeden,
Rakamları şaşırıncaya dek içtik,
Dışarda portakal ağacı gibi bir gece,
Üç yüz altmış derecelik sarhoş
Yollara düştük.
Yalnız ....
Bir Karadeniz yolculuğunda gönül verdik..
Sizin anlayacağınız dostlar!
Mahir Yalnız'ı everdik.
Geri döndük iki Yalnız...
Yıllar geçti aradan.
Bölüşülmez bölge oldu şimdi kucağım.
Bir dizimde kızım Lale, öbüründe Piyale,
Güney Amerika ulusları gibi birbirine saldırır.
Eşim memnun orta yerde.
Saadet denilen ne ki?
Bir evde tam dört yalnız...