Sevgili dostlar, dün yazdığım yazıda, 1 Mayıs’ın geçmişten günümüze geçirdiği aşamalardan, üç beş satır başı vermiş, birkaç şiir eklemiştim. Becerebilirsem bugün de, “Emek ve Dayanışma” gününün “Emek” faslından söz edeceğim. Bunları gençlik yıllarında  yazsaydım, komünist damgası yiyeceğimden hiç kuşkum yok.

Şiirin adı “Halkın Ekmeği”. Şairi Bertolt Brecht. Çevireni bilseydim yazardım. Hakkını helal etsin:

“Bilin: Halkın ekmeğidir adalet.

 Bakarsınız bol olur bu ekmek,

 bakarsınız kıt,

 bakarsınız doyum olmaz tadına,

 bakarsınız berbat.

 Azaldı mı ekmek, başlar açlık,

 bozuldu mu tadı, başlar hoşnutsuzluk boy atmaya.

 

 Bozuk adalet yeter artık!

 Acemi ellerle yoğrulan, iyi pişirilmemiş adalet yeter!

 Yeter katıksız, kara kabuklu adalet!

 Dura dura bayatlayan adalet yeter!

 

 Bolsa insanın önünde ekmek, lezzetliyse,

 gözler öbür yiyeceklere yumulsa da olur.

 Ama her şey bollaşmaz ki birdenbire...

 Bilirsiniz, nasıl bolluk doğurur ekmek:

 Adaletin ekmeğiyle beslene beslene.

 

 Ekmek her gün nasıl gerekliyse nasıl,

 adalet de gerekli her gün,

 hem o, günde birçok kez gerekli.

 

 Sabahtan akşama dek, iş yerinde, eğlencede,

 hele çalışırken canla başla,

 kederliyken, sevinçliyken,

 halkın ihtiyacı var pişkin, bol ekmeğe,

 günlük, has ekmeğine adaletin.

 

 Madem adaletin ekmeği bu kadar önemli,

 onu kim pişirmeli, dostlar, söyleyin?

 

 Öteki ekmeği kim pişiren?

 

 Adaletin ekmeğini de

 kendisi pişirmeli halkın,

 gündelik ekmek gibi.

 

 Bol, pişkin, verimli…”

Bilinen gerçektir: Amacınıza ulaşmak için bir çabanız ve emeğiniz olması gerekir. Deyimimizde belirtildiği gibi “Armut piş, ağzıma düş” diye bir şey yok. Hasılı, hayatımızın büyük bölümü emeğe harcanır ki, gereksinimlerinizi karşılamaya yönelik olduğunu söyleyebiliriz.  Doğduğunuz andan beri bu böyle. Edindiğiniz deneyimler, emeğinizi yön vermekte.

Emek ve çabalar, bütün dünyada pek çok yazar ve şairi düşünceye sevk etmiş, kıssadan hisse alabileceğimiz sözler kulaklara küpe olmuş:

Örneğin, Benjamin Franklin "Başarının anahtarı emektir," derken, Emerson: "Emek olmadan, zafer olmaz," diye yazıyor.

Pablo Picasso, her başarının temelinin emek olduğunu belirtiyor. Benzer düşüncede olanlar çok:

"Başarı, emekle inşa edilen bir köprü gibidir." - Isaac Newton

"Çiçek sulanmadan büyümez, başarı emekle gelir." - Wilma Rudolph

"Emek, başarının yoldaşıdır." - Sofokles

Elbette emeğin güzel dilekler, amaçlar iç in harcanması esas olmalı. Güzide Ana şöyle öğüt veriyor:

“..Harama sunma elini

Her dem hıfzeyle dilini

Haramla kirletme elini

Halden gelir bela kardaş…”

Aşık Veysel de bizlere emek güzelliğinden söz etti.  Diyordu ki:

“…Adım at ileri geriye bakma

Bir sağlam iş tut da elinden bırakma

Saçmasapan sözler hep delip takma

Allah'ın yardımı hep çalışanlara…”

Kader gayrete aşıktır, sözünü Yunus Emre’ye mal ederler. Bu sözle insanların kendilerine olan inançlarını kaybetmemesi gerektiğine ve her zaman mücadele için emek verilmesi gerektiği anlatılmış.

Başkalarının emeğini yel gibi üfürenlere, sel gibi götürenlere lanet etmeli. İhmal nedeniyle can veren madencilerimizi örnek gösterebiliriz. Bugün mü? Hayır geçmiş yıllarda da yaşanıyordu ve bizler ibret fukarasıydık.  Yarın “Dayanışma” faslına gireceğim. Şimdi, Ceyhun Atuf Kansu’nun “Çaylar Kuyusu”nu aktarıyım ki, ibret almış mıyız? Göresiniz:

“Ana, kardeş çocuk bıraktılar geldiler,

Yeryüzünden yüz kırk metre aşağıya indiler

Bir uğultu duyuluyor, neyleyim neyli

Çıkamadılar tam kırk sekiz kişi idiler

 

Yüzbeş işçi indi yeraltına bir postada

Kırksekizi kaldı yeraltında bir postada

İncir Harmanı bölümünde Çaylar Kuyusu

 

Ağır olur kara gözlü kömürlerin uykusu

Çeker kucağına Ereğli’den, Devrek’ten

Nice uykusuz garipleri bir anda uyutur

Çaylar Kuyusu derler bir derin kuyudur.