Çemberlitaş’ta Basın Müzesini çoğunuz bilirsiniz. Caddeden müzeye girdiğiniz ana kapının karşısındaki taş baskı makinalarını ve bebek koleksiyonunu geçtikten sonraki reyona girdiğinizde entertip ve linotip makinalarını, ilk rotatif örneği olan makine, telefon telsiz örnekleri görürsünüz.

Sağa döndüğünüzde kapanan  Bizim Gazete’nin yönetildiği salonun içinde bir masa göreceksiniz. Bu masanın müzeye kaldırılmasında bir nebze katkım olmuştu. Çünkü bu makam masasının karşısında genç bir gazeteci adayı olarak oturmuşluğum ve bu işin alfabesini sökmeye başladığım olmuştu.

Bu masanın sahibi, genç arkadaşlarımın pek çoğunun tanımakta zorluk çekeceği bir milli şairimizden söz edeceğim: Mehmet Faruk Gürtunca…

Bizim çocukluktan ilk gençlik dönemine geçişimiz sürecinde milli duygularımızın filizlenmesinde can suyu olanlardan biriydi Mehmet Faruk Gürtunca. Benim hocamdı. Hizmetinde bulunmuştum. Gazetecilik mesleğine sahibi olduğu Her Gün Gazetesinde başlamıştım. Önceki yıl kaybettiğimiz oğlu Uğur Gürtunca ile birlikte yakın ilgilerini desteklerini görmüştüm.

Eğitimci, gazeteci ve siyasetçi Mehmet Faruk Gürtunca, 1904’de Edirne’de doğdu. 5 Ağustos 1982’de aramızdan ayrıldı.  

Edirne Öğretmen Okulu mezunuydu. Dişçilik okulunu da bitirmişti. İstanbul'da İçtihat, Servet-i Fünûn, Hayat, Süs dergileri yazarlığı; Selanik'te Selamet, Her Gün Ekspres, Her Gün, Edirne, Siyasi Yıldırım Postası, Demokrat Politika ve Yeni Halk gazeteleri sahiplikleri ve baş yazarlığı yaptı. Ülkü Matbaasını kurdu. Kadın Aile Mecmuası sahipliği, Türk Basın Birliği ve Türk Eğitim Derneği Başkanlığı, 1957-1960 TBMM XI. Dönem İstanbul Milletvekilliği yapmıştı. Okullar için ünite dergileri çıkardı.

Balkan Savaşları’na, I. Dünya Savaşı’na ve sonrasında İmparatorluğun parçalanışına, İstanbul’un, İzmir’in işgaline, bağımsızlık mücadelesine kendi ömürleri içinde tanık olmuş, bu karmaşanın ortasında yaşamış olan bir nesildendi.

İtalya’nın Akdeniz’de ve Balkanlar’da tehditleri, faşist Mussolini’nin her fırsatta dile getirdiği emperyalist emelleri ve “Mare Nostrum” gürültüleri, işgal kalkışmaları günlerinde Mehmet Faruk Gürtunca şiirleri ve sloganlarıyla milli heyecanın canlı tutulmasına katkı vermişti. 

Bunlardan biri “Dokunmayın Bu Aslana”ydı ki, şiir kitaplarını ad olmuş, yayınlamakta olduğu Her Gün Gazetesi’nin logosunda yer almıştı.  

Mehmet Faruk Gürtunca’nın sözlerini yazdığı Marşlarından biri “Ankara Türk elinin coşkun kalbi Ankara” adını taşıyordu. Kimi şiirleri mehter olarak bestelenmişti.  Bunların içinde “Mehter vuruyor tarihin aksetmede yadı” ve “Tarihi çevir nal sesi kısrak sesi bunlar” adlarındaki mehter marşları milli günlerimizde okunmakta.

Bestelenen güftelerinden de iki örnek verebilirim: “ Gece her yer dalıyor uykulara - Hikmet Münir Ebcioğlu “yaprakların altında saklanan bir gülsün”

Mehmet Faruk Gürtunca’nın çocuk şiirlerinden bestelenenler ve dillerden düşmeyenler vardı. Örnek olarak  Modern Folk Üçlüsü’nün söylediği  “Sen ne güzel bulursun gezsen Anadolu’yu / Dertlerden kurtulursun gezsen Anadolu’yu”, şarkısını gösterebilirim.  Gürtunca 1926 yılında uğrunda can feda edilecek bir yurt güzellemesi olarak Anadolu’yu idealize etmişti:

Genç İtalyanlar ve İtalyan Şairler Türkiye’yi, Atina’yı, Pire’yi ve bütün Ege’yi alacaklarını söylüyorlardı. Faruk Gürtunca’nın, bunları yazan İtalyan şairlerine yine şiirlerle  cevabı, “Bu Arslana Dokunmayın” kitabında yer almıştı.

 “Bilir misiniz kimdir, Türk denilen bu ulus,

Bilir misiniz, kimin, göz diktiniz yurduna!

Siz bizi, dedenizin dedesine sorunuz

Söz atmayın Asyanın yırtıcı bozkurduna!”

1946 baskısı Dokunmayın Bu Vatana adlı ikinci kitabın alt başlığı “Moskoflara Cevaplar”dı. Çünkü, bu kez Ruslar Türkiye’den toprak talep ediyorlardı. İstedikleri yerler arasında Kars, Ardahan, Artvin, Oltu, Tortum, İspir, Bayburt, Gümüşhane ve Giresun’a kadar Karadeniz yöresiydi.