Başlığı okuyup da “Bu adam ne diyor?” demeyiniz. Ne demek istediğim aşağıda açıkladım.
Dünkü yazımda, “Ziya Paşa’dan darbı mesel haline gelmiş olan beyitlerinden örnekler vermiştim. Bugün de aynı konuya devam edeceğimi yazmıştım.
Serdarî’nin bir destanı var. İlk üç dörtlüğü örnek vererek asıl konumuza dönelim:
“Nesini söyleyim canım efendim
Gayrı düzen tutmaz telimiz bizim
Arzuhal eylesem deftere sığmaz
Omuzdan kesilmiş kolumuz bizim
Sefil ireçberin tebdili şaştı
Borç kemalin buldu boynundan aştı
İntikal parası binleri geçti
Dahi doğrulamaz belimiz bizim
Ehl-i fukaranın yüzü soğuktur
Yıl perhizi tutmuş içi kovuktur
İneği davarı iki tavuktur
Bundan gayrı yoktur malımız bizim
….”
Bu girişten sonra asıl konumuza dönelim. Örnek aldığım Ziya Paşa beyitlerinin altında, önceki yazımda olduğu gibi açıklamalar yaptım:
Seyretti havâ üzre denir taht-ı Süleyman
Ol saltanatın yeller eser şimdi yerinde
(İslâm söylencelerine göre bir peygamber olan Hazret-i Süleyman gelmiş geçmiş insanların en zenginiydi. Bundan başka Allah’ın bir lûtfu olarak kurda, kuşa, ateşe ve suya hükmedecek güçleri vardı. Bu kudret ve ihtişamın timsali olarak gökyüzünde uçabilen bir tahta sahipti. Ama dünyanın geçiciliğine bakın ki o muazzam saltanatın bile yerinde şimdi yeller esiyor.)
İç bade, güzel sev var ise akl u şu’ûrun
Dünya var imiş ya ki yoğ olmuş ne umûrun
(Aklın fikrin varsa şarap iç, güzelleri sev… Dünya -ve dertleri- varmış ya da yokmuş hiç aldırış etme, gününü gün etmeye bak.)
Cânan gide rindân dağıla mey ola rîzan
Böyle gecenin hayr umulur mu seherinde
(Sevgili gitse, dostlar/âşıklar dağılsa, şarap dökülse… Böyle bir gecenin sabahından hiç hayır gelir mi insana?)
Aşağıya aldığım beyitte Ziya Paşa bazı insanların kendilerinden beklenen işlerle uğraşacağı yerde gerçekleşmesi imkânsız hayallerin peşinde koşmaları ve gülünç duruma düşerek başlarına kötü işler açmalarını hicvediyor:
Yıldız arayıp gökte nice turfa müneccim
Gaflet ile görmez kuyuyu reh-güzârinde
(Birçok acemi müneccim, gökte yeni yıldızlar keşfedeyim derken gaflete dalarak yollarının üzerindeki kuyuyu görmez.)
Ele verir talkını, derler. Herkese ahlak ve erdem dersi verirken kendi yaşamlarında bunu uygulamayan, çoluk çocuğuna söz geçiremeyen ya da onların yaptıklarını görmezden gelen ne çok ahlaksız insan var yaşadığımız şu dünyada…
Onlar ki verir lâf ile dünyaya nizâmât
Bin türlü teseyyüp bulunur hânelerinde
(Onlar ki dünyayı sözleriyle düzene sokmak isterler, oysa onların evlerine gidip bakın, kendi evlerinde bin türlü ihmal ve düzensizlik görürsünüz.)
Milyonla çalan mesned-i izzette ser-efraz
Birkaç kuruşu mürtekibin cây-ı kürektir
(Yüksek ve şerefli mevkilerdeki güçlerine güvenip milyonları çalanlar başı dik, alnı açık dolanırken; birkaç kuruş çalan hırsız kürek cezasına çarptırılır.)
Erbâb-ı kemâli çekemez nâkıs olanlar
Rencide olur dîde-i huffâş ziyadan
(Nasıl ki yarasanın gözü güneş ışığından, aydınlıktan rahatsız olursa eksiği olanlar, cahil olanlar da olgun ve bilgili insanlardan hoşlanmaz, onları çekemezler.)
Sâdıkları tahkir ile red kâide oldu
Hırsızlara ikram-ü inâyet yeni çıktı
(Vatanına, milletine bağlı olanları aşağılamak ve onları reddetmek kural haline geldi, hırsızlara ikramda bulunmak ve yardım etmek ise yeni çıktı.)
Hak söyleyen evvel dahi menfur idi gerçi
Hâinlere amma ki riâyet yeni çıktı
(Gerçi eskiden de doğruyu söyleyenlerden nefret edilirdi ama hainlere saygı göstermek, onları koruyup kollamak, onların emirlerine uymak yeni çıktı.)
Eyvah bu bâzîçede bizler yine yandık
Zîra ki ziyan ortada bilmem ne kazandık
(Eyvahlar olsun ki bu oyunda yine bizler yandık; çünkü zarar ortada bu konuda ne kazandığımızı bilmiyoruz, daha doğrusu hiçbir şey kazanmadık…)
Allah'a sığın şahsı halimin gazabından
Zîrâ yumuşak huylu atın çiftesi pektir...
(Yumuşak huylu insanların gazabından Allah’a sığın. Yumuşak huylu attın çiftesi serttir.)