İlişkinin başladığını en güzel belirten ifadelerden biridir “artık sen ben yok BİZ varız” demek. Peki ya sonrası?
Evli, bekar, nişanlı… Duygusal ilişkinin türü ne olursa olsun kronik hale gelen kaygılarımızdan biri de “acaba terk edilecek miyim?” düşüncesidir. Hatta henüz ilişkisi olmayan bireyler dahi bu endişeyi taşımakta bu sebeple de yeni bir ilişkiye adım atmaktan geri durmaktadır. Her şeyi açıklamaya çalışan bilim sizce ilişkilerin bitmeye doğru yaklaştığını da formülüze etmiştir midir?
Cevabımız evet.
Gelin ilişkilerin bir sona doğru yaklaştığını iletişim üzerine yaptığı çalışmalarla ünlü Prof. Dr. Mark Knapp bilimsel olarak nasıl açıklamış bakalım.
Artık Sen-Ben Yok, BİZ varız!
Yeni bir ilişkiye başlıyorsunuz. Heyecanlısınız. Gözünüz sadece olumlu yanları görüyor, olumsuz durumlar da muhtemelen şu an sizin için pek bir anlam ifade etmiyordur. İlişkinin başladığını en güzel belirten ifadelerden biridir “artık sen ben yok BİZ varız” demek. Bu cümleyi partnerinizden duyduğunuzda yaşadığınız olumlu duyguları anımsayın. Bir bütünleşmenin adeta somutlaşmış anı değil miydi… İşte ilişkinizin sona doğru ivme aldığına dair ilk işaret “biz” kavramının yerini yeniden “sen- ben” ayrımlarına bırakması. Bir ilişkide bizim olan durumlar senin ve benim olarak ifade edilmeye başlandıysa ilişkiniz ilk tehlike sinyalini vermiş demektir.
Hani sosyal medya şifrelerimizi birbirimize verecektik?
İkili ilişkilerin yönetimi sanattır. Çünkü dengeyi sağlamak gerekir. Ancak ilişkilerde sınır koyma denildiğinde ne yazık ki bireylerde “benden gizli ya da benden önemli neyi olabilir ki?!” düşüncesi ortaya çıkarabiliyor. İlişkinin ilk dönemlerinde sınırların neredeyse tamamen ortadan kalkar. Ancak bir süre sonra olmadık şekilde ortaya çıkan sınırlar ilişkinizin olağan seyrinde bozulmalar olduğunun göstergesi olabilir. Bu yüzden siz siz olun sınırları baştan belirleyin. Sınırlandırma aşaması olarak adlandırılan bu ikinci aşamada ilişkiyi kurtarmak oldukça kolaydır.
Biliyorum, Görüyorum ancak Konuşamıyorum…
Günümüzde sorunlarını karşılıklı olarak açıkça ifade ederek çözme eğiliminde olan çift sayısı oldukça az. Aslında burada temel konu “neyin sorun olarak tanımlandığı”. Çökme evresi olarak tanımlanan bu evrede çiftler tartışmamak için sorunu görmezden gelir. Hatta çiftlerden biri aralarının düzelmiş olduğunu dahi düşünebilir. Bu aşama adeta köprüden önceki son çıkıştır. Çiftler bu aşamada ilişkilerine zarar gelmeden, birbirlerini kırmadan sorunu çözebilirler. Ancak çözülemeyen küçük sorunlar zamanla bir çığ gibi büyür. Partnerinin kendisine yönelik mesafeli tavırlarını hissetmeyen başlayan birey “trip atma” davranışıyla karşıt tepki geliştirir. Bu evre kaçınma evresidir. Çöküş aşamasından sonra gelinen bu evrede bedensel olarak uzaklaşma, görüşme ve gün içerisinde haberleşme sıklığında azalma görülür. Bu evrede ne yazık ki tarafların birbirlerine yönelik kin duyguları oluşmaya başlar.
Etekteki tüm taşlar dökülsün!
Ve nihayet taraflardan biri sabrını yitirir. Hesap günü gelmiştir artık. O güne kadar biriktirilen düşünceler bir anda açığa çıkar. Bu açığa çıkma da ne yazık ki saygı çerçevesinden oldukça uzaktır. Bu noktadan sonra ilişki devam etse bile hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. Çünkü birey yaşadığı ve işittiğinin ötesinde hissettiklerini unutmaz. Bu yüzden o hesap günü anılarda zamanı geldiğinde yeniden açığa çıkarılmak üzere saklanacaktır. İşte bin bir emek harcayarak yürütülen ilişkiler bu beş aşamada sona doğru yaklaşıyor. Tek bir şey önemli: “Farkındalık”. Öyleyse şunu diyoruz “erken teşhis ilişki kurtarır” …