Yazının başlığı uzun oldu. Nice dertle, kahırlarla dolu, Ahmet Yesevi’den Yunus’a, Yunus’tan Veysel’e ulaşan sabır ve manevi derinliğin, vatan, millet, Türklük sevgisinin ve de insanlık sanatının kervanı kısa olamazdı. Bu kervanın düştüğü yol, uzun ince olacaktı. Sizlerle bu yolculuğa çıkmadan önce, birkaç enstantane göstereceğim. İlki bu yolun başlangıcı olsun:

Âşık Veysel Anası için söylediği şiirinde diyor ki:

“.. Doğurmuştu beni Sivas ilinde,

Sivrialan köyünde tarla yolunda

Azığı sırtında orak elinde,

Taşlı tarlalarda avuttu anam. ...”

Gülizar ana, Veysel’i 1894 Yılında Sivas’ın Şarkışla ilçesinin Sivrialan köyünde koyun sağmaya giderken, doğurmuş. Göbeğini de kendisi kesmiş, önlüğüne sarıp yürüye yürüye köye dönmüş.

Böylece Veysel bebenin, “Uzun İnce Yolu” başlamış.

DAĞLAR ÇİCEK VEYSEL DERT Mİ AÇTI?

Veysel Baba diyor ki:

Dağlar çiçek açar Veysel dert açar

Derdine düştüğüm yar benden kaçar

Gerçek âşık olan kendinden geçer

Derdini âleme yayar iniler

 Yedi yaşına girdiği 1901’de çiçek salgınında bir gözünü, bir süre sonra da kaza sonucu ikinci gözünü kaybetmiş.

Anlatamam derdimi dertsiz insana

Derd çekmeyen dert kıymetin bilemez

Derdim bana derman imiş bilmedim

Hiçbir zaman gül dikensiz olamaz

Sivrialan ve çevresine Emlek yöresi derler. Âşığı, ozanı bol bir yöredir. Babası Karaca Ahmet, gözleri görmez Veysel’in eline bir saz vermiş. Âşıklardan da şiirler okuyup, ezberleterek avutmağa çalışırmış oğlunu. İlk hocası, babasının arkadaşı olan Divriği’nin köylerinden Çamışıhlı Âşık Ali Ağa olmuş.

Veysel, kendini iyice saza vermiş; usta malı şiirlerden çalıp söylemeye başlamış. Yunus, Pir Sultan Abdal, Karacaoğlan, Kemter Baba, Veli, Visali, Kul Abdal, Şahan Ağa, Sıtkı, Dertli ve diğer halk ozanlarının dünyalarıyla tanışmış, onların deyişlerini öğrenip söylemeye başlamış.

Âşık Veysel’in hayatında ikinci önemli değişiklik seferberlikte başlamış. Kardeşi Ali ve yaşıtları cepheye gitmiş. Veysel kırık telli sazıyla yalnız kalmış. Gözlerinin görmezliği, onun vatana olan borcunu ödemesine engel olmuş. 

BU DERDİ TAŞIYACAK DERE VAR MI?

Veysel’i akrabalarından bir kızla evlendirmişler. Bir kızı, bir oğlu olmuş. Oğlan daha on günlükken ölmüş. 1921’in 24 Şubat’ında annesini, bir süre sonra da babasını kaybetmiş.  

Bir gün Veysel hasta yatarken, Veysel’in eşi, evlerinin yanaşmasıyla kaçmış. Veysel’in acılarına bir acı daha eklenmiş. Altı aylık kızı kucağında kalmış. İki yıl hem annelik hem babalık yapmış. Ama bu çocuk da yaşamamış.

“Derdimi dökersem derin dereye, /     Doldurur dereyi düz olur gider,” diyen Âşık Veysel, dert üstüne dert açmış.

Âşık Veysel, 1928’de Hafik’in Karayaprak köyünden Gülizar adlı bir kadınla evlenmiş ki, hayatta olan iki oğlu, dört kızının annesi bu Gülizar ana olmuş. 

AYAĞININ BAĞININI KİM ÇÖZDÜ?

1931 yılında Sivas Lisesi edebiyat öğretmeni olan Ahmet Kutsi Tecer’le tanışması ve Sivas Halk Şairleri Bayramına katılması, hayatında yeni bir dönemi başlatmış.

1933’e kadar usta ozanlarından şiirlerinden çalıp söyleyen Veysel’in gün ışığına çıkan ilk şiiri, Cumhuriyetin Onuncu yılı için söylediği “Atatürk'tür Türkiye'nin ihyası / Kurtardı vatanı düşmanımızdan / Canını bu yolda eyledi feda / Biz dahi geçelim öz canımızdan”... kıtasıyla başlayan şiiri olmuş. Ahmet Kutsi Tecer, kırk yaşına kadar köyü ve çevresinden çıkmayan Âşık Veysel ‘in ayağının bağını çözmüş. Ahmet Kutsi Tecer Âşık Veysel’in. Köy Enstitülerinde saz öğretmenliği yapmasına imkân sağlamış.