Fırsat buldukça internet ortamında sahaf sitelerini gezerim. Hem birçok varlığından haberdar olmadığım yayını görmüş, hem bazı unuttuğum kitaplarımı görmüş olurum.

Sevindiğim kadar üzüldüğüm anlar da olur. Israrla imzalattırılan kitaplarınızın sahaflarda satıldığını görmek içinizi burar. Onun için imza günlerine katılmam ve hediye ettiğim kitaplara imza atmamaya çalışırım.

Bugün gezinirken Mualla Tetik’in on dört yıl önce yayınlanan “Ezgili Düşler” adlı öykü kitabının “ithaflı-imzalı” notuyla satıldığını gördüm. Resim, müzik, şiir, öykü alanlarında tanıdığım ve saygın yeri olan Mualla Tetik, sanıyorum ki, ücret dahi almadan hangi duygularla ithaf edip imzalamıştır? Onun adına  yüreğim “cızz!” etti.

“Ezgili Düşler”i ilk okuyanlardandım.  Hafıza-i beşer nisyan ile malüldür, derler. Bu sözü günümüze uyarlarsak, "İnsan hafızasının eksikliği unutkanlığıdır" veya "Unutkanlık insanlık halidir,” diyebiliriz. Ezgili Düşler’in yeniden okumaya arka kapak yazısından başladım:

“Günümüz tıbbında önemli olan psikoterapi, telkin temeline dayanır. Uzmanlar, kendi kendimize yapabileceğimiz telkinlerin başarısının, düşünebilme ve hayal edebilme gücümüz ile orantılı olduğunu ileri sürüyor.

………   Şimdi kendinize bir iyilik yapınız. Birkaç dakika için dışarıda akıp giden hayatı bir kenara bırakınız. Gözlerinizi kapatıp güzel bir şarkı dinleyiniz.”

Kim bilir hanginiz hangi şarkıyı, içten empatiler sarmalında yüreğinizin bir odacığından diğerine aktarıyorsunuz?

Ezgili Düşler”i bir kez daha arzu ve özümseyerek okudum. Gördüm ki, yazar, bugüne kadar karşılaşmadığımız bir öykü türü denemiş. Şarkıların çağrıştırdığı öyküleri birer düş varsayarak sınıflamış ve on beş düş içinde otuzu aşkın öykü anlatmış.

Öncelikle öykülerin temasıyla ve öyküde geçen şarkılarla bir anda kendimi melankoli ve nostaljiye kaptırdığımı söyleyebilirim. Sanıyorum ki bu öyküleri okuyanlar da kitapta anlatılanlarla, ruhlarının derinlerindeki kendi öykülerinin sarmaş dolaş olduğunu duyumsayacak.

“Ezgili Düşler” içerisinde bulunan öykülere ilişkin, tekrarlanan izlenimim, teknik ve içerik açsından Muallâ Tetik’in romanın kapılarını yokladığı oldu. Elbette bu imkân meselesi.

Öykülerde işlenen konu, düşünce, görüş, temlerden bende ne kaldı, sorusunu yanıtlamak isterken, geçmiş yıllarda yazdığım, “Musiki ve Tıp” konulu yazıyı hatırladım. O yazıda anlatmak istediklerimle Mualla Tetik’in Ezgili Düşler’indeki mesajı birçok yönden örtüşüyordu. 

O yazımda, psikoterapinin, telkin temeline dayandığını öne sürmüştüm. Çünkü uzmanlar, kendi kendimize yapabileceğimiz telkinlerin başarısının, düşünebilme ve hayal edebilme gücümüz ile orantılı olduğunu, vurguluyordu. Bu görüşten hareketle sözü şarkılara getirmiştim. Şarkılar, aşkı, tutkuyu, ölümü, ayrılığı, hasreti, yalnızlığı, ihaneti, zulmü; hasılı insana ilişkin aklınıza gelen her tür duyguyu yansıtıyorlardı. Dinleyenleri zaman ötesine götürebiliyor, bilinçlerde gidip gelmeler yaşatıyordu. Bir başka anlatımla, şarkılar hülyaların, tatlı düşlerin, hayallerin kapısını açıyordu.

Şair de, bestekâr da, yorumlayan da benliklerinden bir şeyleri şarkılara katarlar. Onun için şarkılarda güzelliklerden oluşan bir ruhu vardır. “Musiki ruhun gıdasıdır” sözünün gerekçesi buduydu

Yine tekrarlıyorum: Türlü ön yargı ve stresin tutsağı oluşunuzun nedenlerinin biri, ruhunuzun gıdası olan şarkılara ve duygulara yabancı kalmanız değil mi?  Hayattan hiçbir şekilde tat alamadığınızdan yakınmak yerine, şarkılardan kendinize bir öykü biçip biçmediğinize bakıverseniz.  

Çağımızın insanları gibi zaman fukarası mısınız? Hiç olmazsa Muallâ Tetik’in “Ezgili Düşler”inden bir öykünün kanatlarına tutununuz. O öykünün kahramanları ile empati yapınız. Onların duyumsadığı bir ezgiyi siz de duyumsamaya çalışınız. Tüy gibi hafiflediğinizi anlayacaksınız.