Önce kafalardaki şu soruları sıralayalım:
Esad'ın kimyasal silah kullanması yeni değil. Daha önce de bu konuda sicili bozuk. Bunlar bilindiği halde Amerika bugüne kadar neden suskun kaldı? Amerikalı yöneticiler daha yeni yaptıkları açıklamalarda "Suriye'de Esad önceliğimiz değil. IŞİD ile mücadelede başarıya kilitlendik" demişlerdi. Şimdi bu kanı birden neden değişti? Amerika, saldırıyı yapmadan önce başta Rusya olmak üzere bazı ülkelere neden haber vermek ihtiyacını duydu? Dikkat edilecek olursa gerek İngiltere, gerekse Fransa daha düne kadar suskunları oynuyordu, şimdi birden bire neden şahin kesildiler?
Şimdi bu sorulara yanıt bulmaya çalışalım:
Trump, iş başına geldiğinden bugüne kadar birçok konuda özellikle Amerikan halkından tepkiler aldı. İyice sıkıştı. Hatta, yapılan bazı değerlendirmelerde "Derin devlet günün birinde dikkatini çeker, Trump bazı konularda frene basmak zorunda kalır" deniliyordu. Hatta bazıları daha da ileriye giderek "Ömrü uzun sürmez" yorumlarını bile yaptılar.
Bizim tahminimiz, Trump bu ani saldırı ile içerideki sıkışıklığından gündem değiştirerek nefes almak istemiştir. Esad'ın İdlib'de kimyasal kullanması da bun8n bir çıkış yolu olarak değerlendirilebilir.
Her zaman söylediğimiz ve vurgulamaya çalıştığımız, Ortadoğu'da bir çıkar savaşı var. Suriye, Irak ve bölgedeki zengin petrol ve doğalgaz yatakları ile, bunların dağıtımının patronluğunu yapmak için ortaya konulan mücadelenin son yıllarda daha da hızlandığını görüyoruz.
Trump, bu füzelerle öne çıkmayı ve gözünün kara olduğunu da ortaya koymaya çalışmaktadır.
Fransa ve İngiltere, Amerika ve Rusya kadar bölgede söz sahibi olmanın yıllardır peşinde olan ülkelerdir. Eğer, ortada bir paylaşım olacaksa, birden bire ortaya çıkmaları bu paylaşımda söz ve hak sahibi olabileceklerini ortaya koymalarından kaynaklanmaktadır.
Buraya kadar yazdıklarımız, yukarıda sıraladığımız sorulara bir yanıt niteliğindedir ve sanırız bu sorular böylece yanıtını da bulmuş olacaktır.
Şimdi kendi durumumuza da bir göz atmak istiyoruz:
Amerika'nın Esad'ı füzelerle vurması karşısında bizi yönetenler "İyi oldu ama yeterli değil" açıklamalarında bulundu. Esad'ın kimyasal kullanmasını da bir "insanlık suçu" olarak değerlendirdiler. Yapılan açıklamalarda da "Bu konuda Amerika'nın yanındayız" mesajları verildi. Cumhurbaşkanı Erdoğan "Bizim de üzerimize düşen bir şey olursa bunu yapmaya hazırız" diyerek desteğin boyutunu daha da genişletti.
Kimyasal silah kullanmanın biz de karşısındayız. Bunun cezalandırılması da doğaldır. Yapılan açıklamalar ve kınamalara sonuna kadar katılıyoruz.
Ancak, son yıllarda çok büyük sorunlar yaşadığımız Amerika'nın bu kadar yanında neden yer alıyoruz? Bunun da sorgulanması gerekir düşüncesindeyiz. Daha dikkatli, duyarlı ve dengeleri bozmayacak adımların atılmasının doğru olabileceği görüşümüzü de yansıtalım.
PKK terör örgütünün uzantısı PYD'yi silahlandıran, Türkiye'nin güvenliğini hiçe sayan, yanı başımızda bir Kürt Devleti'nin kurulması için düğmeye basan bir Amerika'nın bu kadar yanında yer almak doğru bir adım mıdır?
Kaldı ki, FETÖ Terör Örgütü Lideri Gülen'in yıllardır Türkiye'ye iadesi konusunda "ipe un seren" ve bizi oyalayan bir başka ülke midir?
Bitmedi, Trump son aldığı kararda bizi bir Ortadoğu ülkesi gibi görüp, Atatürk Hava Limanı'ndan kalkıp Amerika'ya gideren uçaklarda yolcuların telefon dışında herhangi bir elektronik aleti uçakta kullanmama yasağını koymadı mı?
Bunlar ortada olan ve bizim için çok büyük sıkıntılara neden olan belli başlı konulardır. Bunların dışında da Amerika ile daha birçok konuda sıkıntılarımızın olduğunu da biliyoruz.
Bizi endişelendiren bir başka konu da Rusya ile olan ilişkilerimizdir.
Uçak krizinden sonra Rusya ile bir bahar havası yaşıyoruz. Suriye'deki gelişmeler konusunda Amerika ile hareket etmek, bir yerde Rusya'yı karşımıza almak anlamına gelmez mi?
Komşumuz İran ile de ilişkilerimizin düzelmeye gittiği bir dönemde İran'ı da karşımıza alıyoruz.
Ortadoğu'da çıkar mücadelesi veren dış güçlerin yarın ne yapabileceklerini şimdiden tahmin edemiyoruz. Dengeler her an değişebiliyor. Dış politikada adımlarımızı atarken, öncelikle bizi ilgilendiren, güvenliğimizi ön planda tutan ve geleceğimizi güven altına alabilecek adımları atmanın daha doğru olabileceğini düşünüyoruz.