Aşık Veli’nin deyişini Ali Ekber Çiçek okurdu: “İsmini sevdiğim saadetli dostum / Özüm senin ile bir değil midir?” Sözlükler, Sadettin adını “dinin mutluluğu” olarak tanımlarlar. Dini uğurlu, kutlu kılan da diyebilirsiniz. Hasılı, saadet mutluluk demek. Rahmetli Sadettin Kaplan, varlığı ile mutlu olduğum arkadaşımdı. Aynı sanat mahfillerinin mensuplarındandık. İkimiz de Anadolu’nun ücra bir köşesinden askeriyeye sığınmıştık. Ben kıyısından geçerken o bir süre hizmet etmişti. İkimizin de meyli şiire, edebiyatın türlü kollarına düşmüştü. Ortak yaşanmışlıklarımız arasında aynı hastalığa yakalanmış, aşamaları birlikte yaşamış, bir birimize anlatmıştık. Ama o, “bu kadar” demiş, 11 Haziran 2016’de ebedi aleme uçmuştu.

Birkaç cümle ile Saadettin Kaplan’ın kim olduğundan söz edeyim: 1944 yılında babasının görevi nedeniyle Malatya’da doğdu. Çocukluğu Ağrı’nın Patnos ilçesinde geçti. Erzurum Lisesi’nden sonra. Orduya geçti. 1986 yılında emekli oldu. Yazın hayatına girdi. Dergilerde, gazetelerde görev aldı. Şiir, hikâye, roman, masal, deneme, senaryo bütün yazın türlerinde yüz kitaba imza attı

Her sevgililer gününde yaptığım programlara Sadettin Kaplan’dan bir alıntı yaparak başlarım:

Sevda ahde vefa, sözde sebattır,

Seven için her gün 14 Şubat’tır”

Bizatihi Sadettin Kaplan’ın kendisi ahde vefanın, sözde sebatın timsaliydi. Kişiliğiyle, sanatıyla, üretkenliğiyle yüceliğini, gönlünü engin ederek gizlemeye çalışan, günün dostu değil gönüllerin dostuydu.

Çoğu kişiler Sadettin Kaplan’ı şairliğiyle, hikâyeciliğiyle, romancılığıyla, folklor edebiyatına katkılarıyla, gazete, dergi yazılarıyla hatırlar. Oysa Saadettin Kaplan, sanatın tiyatrodan, musikiye kadar bütün dallarıyla vardı.

Bir farkla: Pek çok sanatçı gibi sanata, kendi dünya görüşüne bağlı at gözlüğüyle bakmazdı. Onun at gözlüğü yoktu. Sanatı ideolojik filtreden değil, sanat olarak görmüş, bilmiş; kendi sentezini yapmıştı.

Şiir, eylemi içinde gizli bir özge söylemdir.” Diyordu. Cinas sanatından ustasıydı. Burada iki örnek vermeden geçemedim:

Dizginle dil gemiyle dil denen hergeleni;

O dil ki, dellâl eder diline her geleni.. ”

Gönül gülecek ise, bırakın göz yaşarsın;

Ne kadar çok ölürsen, o kadar çok yaşarsın...”

Bahara erdiğimiz ve çevreyi gelinciklerin sardığı bu günlerde onun bir şiirinden biri iki dörtlüğünü aktarayım:

Kanlı bir dudakta tutuşmuş gibi,

Kırlara bir bûse açan gelincik..

Bengisu taşıyan bir kuşmuş gibi,

O dağdan bu dağa uçan gelincik..

Derilmiş bir hece yiğit sözünden,

Bir damlacık vuslat sevdâ özünden,

Kan emiyor gibi göğün gözünden;

Vâdiden vâdiye kaçan gelincik..

....

Sen ey kan çiçeği, ey nazlı çile,

Gönlündeki sevdâ gelir mi dile?

Gönülsüz bir gelin edâsi ile

Yayladan yaylaya göçen gelincik.. 
Saadettin için aramızdan ayrılışının yedinci yılında anma yazıları yazılacaktır. Ben bir iki hafta önce devrandım. Ruhu şad olsun