Hatırlarsınız… Aralık ayında bir spor kulübü başkanı sahaya girerek hakemi yumruklamıştı ve Maganda Kulübesi başlıklı yazıyı yazmama neden olmuştu. Bu yazının bir paragrafını aşağıda paylaşıyorum.

“Bu olay hakkında birçok şey söylendi, söylenecek. Ben ise şunu söylemek istiyorum: B..un olduğu yerde koku eksik olmaz. Sporun doğasıyla zerre ilişkisi olmayan bu ahlaksız şahısları bizim başımıza milletvekili, kulüp başkanı, teknik direktör, sporcu, yönetici, diye getiren çıkarcı zihniyet değişmedikçe olay listesi uzayıp gider ve biz dünyaya rezil olmaya devam ederiz.”

 Bu yazının üzerinden henüz birkaç hafta geçti ancak futbol dünyasındaki skandallar durmak bilmedi. Önce İstanbulspor maç oynanırken sahadan çekildi ve müsabaka tamamlanamadı. Dünya futbol kamuoyunun gözleri bir kez daha üzerimize çevrildi ve bir kez daha rezil olduk.

Ardından Galatasaray ile Fenerbahçe arasında gerçekleşecek olan Süper Kupa final müsabakasının Suudi Arabistan’da oynanacağı açıklandı ve büyük tartışmalara neden oldu. Cumhuriyetin 100. yılında yurtdışında ne işimiz var, yurtdışında olacaksak Suudi Arabistan’da ne işimiz var gibi tartışmalar yaşanırken, Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı Mehmet Büyükekşi konuya son noktayı koydu: “Süper Kupa'yı Suudi Arabistan'da düzenlememiz Türk futbolunun marka değeri için faydalı olacak."

Maç günü geldi, takımlar Suudi Arabistan’a gitti, organizasyon başladı, seyirciler stada alındı… Ancak saati gelmesine rağmen maç başlamadı. Neden başlamadı, kriz neydi, süreçte neler yaşandı gibi konuları spor yazarları detaylarıyla açıklamaya devam ediyorlar ancak neticede kriz çözülemedi ve müsabaka oynanmadı. Dünya futbol kamuoyunun gözleri bir kez daha üzerimize çevrildi ve bir kez daha rezil olduk.

Kıyaslamaktan hoşlanmıyorum ancak bu olaylardan sadece bir tanesi Avrupa ülkelerinin herhangi birinde yaşansaydı neler olurdu diye düşünmekten kendimi alamıyorum. Bizde ise, 20 gün içerisinde yaşanan üç büyük skandala rağmen futbol camiasında herhangi bir değişim izine rastlanmadı. Tıpkı elli binden fazla canımızı yitirdiğimiz deprem felaketinin ardından inşaat, deprem veya siyaset camiasında herhangi bir değişim izine rastlanmadığı gibi…

Cumhuriyetimizin 100. yılında, iki büyük spor kulübümüzün final maçını, mutlak monarşinin hüküm sürdüğü, şeriat hükümleri ile idare edilen, doğası gereği Cumhuriyetin tüm değerlerine düşman olan, en yetkili ağızdan “Cemal Kaşıkçı’nın katilidir” dediğimiz veliaht prens Muhammed Bin Selman tarafından yönetilen, Gazze’den Libya’ya, dünden bugüne, ezelden ebede hemen hiçbir konuda bizimle aynı düzlemde yer almayan bir ülkede oynatarak dünyaya ne gibi bir mesaj vermeye çalıştığımızı bilemiyorum. Lakin bildiğim bir şey varsa, tarihten kopukluk, onursuzluk, ilkesizlik, Devlet aklından yoksunluk, liyakatsizlik, bile bile lades gibi kavramlar bir masada toplanıp anlaşsalar ve futbol camiasında bir olaya dönüşmeye karar verselerdi, ancak bu olaya dönüşebilirlerdi.

Para için gerçekleri hasıraltı edip küstahın ayağına giderseniz, değerlerinize ancak bu kadar değer verilir. Gerçi bütün kriz Atatürk ile ilgili olduğu halde, bırakın savunmayı(!) bir kez bile “Atatürk” diyemeyen yayıncı kuruluşun tavrına bakınca, bizim sahip çıkmadığımız değere el mi sahip çıkacak diye düşünmeden de edemiyor insan…

İlk söz, son söz…

“Bu olay hakkında birçok şey söylendi, söylenecek. Ben ise şunu söylemek istiyorum: B..un olduğu yerde koku eksik olmaz. Sporun doğasıyla zerre ilişkisi olmayan bu ahlaksız şahısları bizim başımıza milletvekili, kulüp başkanı, teknik direktör, sporcu, yönetici, diye getiren çıkarcı zihniyet değişmedikçe olay listesi uzayıp gider ve biz dünyaya rezil olmaya devam ederiz.”