Dün yazımda zevzeklikten söz açmış, zevzekliğimiz bizi bugüne getirmişti. Çocukluğumuzda bir reklam vardı. “Yok birbirimizden farkımız, ama biz …. Bankasıyız” mesajını verirdi. Şimdi, zevzeklik, gevezelik, boşboğazlık benzeri sözlerin var mı bir birinden farkı?
Var elbette. Birinin adı Kel Hasan, diğerinin adı Hasan Kel. Ortak hali laf taşırken büyük zarar verir, insanları bir birine düşürürler. Erzurumlu İsmail Hakkı hazretlerine mal ederler ve onun ağzından “Nice söz oka benzer; nice insanı yaralar, nice nimeti yok eder. Dili tutmak aklın başıdır, çok konuşma ise gönlü karartır.”
Okuyucularım gibi arif insanlara açıklama yapmaya gerek yok.
Anadolu düğünlerinde gelinle birlikte kız evinden bir büyük de gider, gelin’e düğün süresince yardımcı olur. Erkeklerin sağdııcı ne ise, kadınların “Yenge”si de odur. Derler ki, “Zevzek, boşboğaz, lafını bilmeyen yengeyi, hem kız evinden kovarlar hem oğlan evinden.”
Boşuna dememişler? Ağır ol ki molla desinler, diye.
Fıkralar için söylerler ama, buna masalları ve fablları dahil edebilirsiniz. Bir örnek aktarayım. Sizler de başka örnekler verebilirsiniz:
Bir deve ile bir eşek bulundukları kervandan her nasılsa kaçıp yeşillik, çimenlik, bol otu bir yere varırlar. Otluğun içinde bir nehir akmaktadır. Otlaktan yiyip nehirden içerler.
Böyle bolluk ve refah içinde yaşayıp giderlerken bir gün eşek, deveye şöyle der:
―Arkadaş, benim biraz müzik bilgim var; sesim de çok güzel. Şu keyfimizi biraz daha renklendirmek için azıcık gezinip şarkı söyleyeyim mi?
Deve her ne kadar,
―Sırası değil, bizi duyarlar; gelip bizi götürür ve sırtımıza binerler, deyip eşeğe engel olmak isterse de başaramaz.
Bunun üzerine eşek, o pis sesi ile güya şarkı söylüyormuş gibi öyle bağırır ki ta dağın öteki tarafında bunları aramakta olanlar, onu işitir ve sesin geldiği tarafa doğru gelip onları yakalarlar. Deveyi eşeğe bağlar ve her ikisini de döverek götürürler.
Eski mizah dergilerimizde yazarlar Geveze ile Zevzek karakterlerini kimi zaman güncel olaylarıyla ilgili, kimi zaman genel olarak sosyal bir sorunla ilgili atışma havası içinde karşılıklı konuştururlardı. Ortak özelliği ya Geveze’nin ya da Zevzek’in karşısındaki kişiyi iğneler tarzda konuşması, diğer kişinin de bahsedilen olayı ısrarla yanlış anlama çabası içinde olmasıydı. Bu yaklaşımdan mizah unsuru yakalanırdı.
Olayın özünün taraftarı olduğumu sanmayınız. Artıları, eksileri var. Ama, ona karşı herkesin nazik ve karşılarında bir hanımefendi olduğunu bilmesini hatırlattığımız kişinin ağzından çıkan “zevzekler” sıfatını sevmedim, yakıştıramadım. Alkışlayanınız olabilir. Ama beni üzdü. Buna uygun Ziya Paşa’nın bir beyiti var ama yazıp da ortalığı bulandırmayayım. Gelelim şiire. Mahzuni Şerif’ten bir türkü aldım:
ZEVZEK
Bir elinde kadeh var nerden gelirsin canım
İçip de ağlamayı derman bilirsin canım
Dünya fani bahçedir bir gün ölürsün canım
Adam olamadın gitti zevzek
Beni bilemedin gitti zevzek
Yürü be yürü be yürü be yürü be insan değilsin
Kendini bilmeyen canım eli ne bilsin
Halkı halkı halkı halkı Hakkı ne bilsin
Hele bak şu aynaya yüzün yüze benzer mi
Ta sabahtan uyumuş gözün göze benzer mi
Vay o boyun devrilsin özün bize benzer mi
Adam olamadın gitti zevzek
Beni bilemedin gitti zevzek
Yürü be yürü be yürü be yürü be insan değilsin
Kendini bilmeyen canım eli ne bilsin
Halkı halkı halkı halkı Hakkı ne bilsin
Mahzuni bu hal ile nereye vardın canım
Sen bu ele gelmeden nerde yatardın canım
Belinde barabellon kimi kurtardın canım
Adam olamadın gitti zevzek
Beni bilemedin gitti zevzek
Yürü be yürü be yürü be yürü be insan değilsin
Kendini bilmeyen canım eli ne bilsin
Halkı halkı halkı halkı Hakkı ne bilsin ”