Mübarek Ramazan ayını ve Ramazan Bayramını geride bıraktık. Ramazan ibadet ayı, bayram da sevginin, kardeşliğin pekiştiği mübarek günler…
Ancak Ramazanı da Bayramı da seçim konuşarak geçirdik... Aslında çok konuşmak da sayılmaz, karşılıklı hakarete varan tartışma ve zaman zaman kavgalarla…
20 gün sonra sandıklar önümüze konulacak.
Herkes kendi fikrine göre yakın gördüğü adaya ve partiye oyunu verecek.
Sandık kapanacak, oylar sayılacak ve kazanan işin başına geçecek… Biz ise kaldığımız yerden işimize devam edeceğiz.
Aynı insanlarla iş yapacak, aynı komşularla, arkadaşlarla hayat süreceğiz.
Seçim öncesi, Ramazan ve Bayram dinlemeden kendi savunduğumuz aday ve parti için en yakın arkadaşlarımızdan geçtik, geçiyoruz. Neredeyse kanlı bıçaklı olduk!
Siyasi propaganda yapmanın ötesinde, hakaretlerle, hatta zaman zaman iftiralarla insanları karalıyor, kötülüyoruz.
Teröristlikten hainliğe kadar her türlü hakaret ortalıkta dolaşıyor.
Bel altı siyaseti ve kavgaları saymıyorum bile…
Çekirdek aile içinde bile kardeşler, parti kavgası yüzünden birbirine giriyor.
Baba oğulun arası siyasi kavgalar yüzünden açılıyor.
Komşu esnaf kanlı bıçaklı oluyor.
12 Eylül öncesinde, karşıt görüşte olanlar birbirine silah çekerken, aynı aile, hatta aynı akraba içinde, farklı görüşte olanlar kavga etmek şöyle dursun birbirini kollardı…
Şimdi liderine laf söyleyen kardeşinin gözünü oymaya yelteniyor.
Kendi partisine oy vermeyenleri nankörlükle suçluyor…
Tabii ki toplumun bu kadar gerilmesinde, üst perdeden konuşmasında, hatta kavga etmesinde siyasi liderlerin de çok büyük payı var.
Çocuklarımızın yanında söylemekten imtina edeceğimiz sözler, seçim meydanlarında, televizyon ekranlarında, hatta ne yazık ki cami kürsülerinde bile konuşuluyor.
Üç beş oy uğruna toplumu bu kadar germeye, insanları rencide etmeye ve kavga siyaseti gütmeye kimsenin hakkı yok.
Daha da önemlisi, kavga siyasetine, yalan ve iftiralara kimse inanmıyor, yalan söyleyen bile kendi sözüne itibar etmiyor.
Herkes saygı ve hoşgörü çerçevesinde, kendi siyasi görüşünü anlatabilir, istediği kadar da anlatsın. Yeter ki hakaret, tehdit ve iftira atma yoluna gitmesin.
Kavga etmenin, toplumu germenin hiç kimseye bugüne kadar faydası olmadı, bundan sonra da olmaz.
Unutmayın, ateşte ilk yanan, ateşle en çok oynayandır…
*****
Çizme hikayesi
Bir okulda, bir öğretmen öğrencilerine, kendileri seçtikleri bir konuda hikâye yazmalarını ister.
En güzel hikâye yazan öğrenciye bir çift çizme hediye edecektir. Bütün öğrenciler hikayeleri yazar ve kağıtları öğretmenlerine verirler.
Öğretmen tek tek hikayeleri okur, hepsi birbirinden güzeldir. Bir türlü en iyi olanı seçemez. Bu olayı kura ile çözmeye karar verir.
Her öğrenci bir kâğıda kendi adını yazıp çizmenin içine atar. Atılan isimler karıştırıldıktan sonra bir tanesi çekilir. Öğretmen yüksek sesle, Ayşe diye okur okumaz, sınıfta büyük alkış kopar.
Kurayı Ayşe adında bir öğrenci kazanır.
Ayşe çizmelerine sarılarak mutluluk gözyaşı döker.
Eve gittiğinde öğretmen bu olayı ağlayarak eşine anlatmaya başlar.
Eşi de “Tamam, bak ne güzel çözüm bulmuşsun, niye ağlıyorsun ki?” diye sorar.
Öğretmen anlatmaya devam eder:
- Hiçbir öğrenci kendi adını yazmamış. Sınıftaki en yoksul arkadaşları Ayşe’nin adını yazmışlar. Çizmeleri onun kazanmasını istemişler.
*****
TEBESSÜM
İhbar
Sovyetler Birliğinin henüz yıkılmadığı dönemde Rus gizli servisi KGB’ye bir ihbar gelir:
- Komşum Salamon bir haindir. Devletten elmaslarını saklamak için odunluktaki odunların içine gizledi.
KGB anında baskın düzenliyor, bütün odunları kırıyor ama ihbar yanlış, bir tek elmas bulamıyorlar. Salamon’un gözünü korkutup gidiyorlar.
Gece geç vakit, Salamon’un telefonu çalıyor:
- Salamon! Ben Moiz. KGB baskın yaptı mı?
- Evet
- Kışlık odunlarını kırdı mı?
- Evet
- Tamam o zaman, ihbar sırası sende. Ön bahçenin çapalanması gerekiyor…
*****
GÜNÜN SÖZÜ
Yaptığın sana geri dönecektir; o sebeple sadece iyilik yap.
Hz. Ali (RA)