Utanç ve kahır dünyasında yaşıyoruz. Yaşadıklarımızın kabus olmasını ve bu kabustan uyanmayı diliyoruz. Olmuyor, bitmiyor. Biri bitmeden bir diğeri başlıyor. Eylül geldi, okullar açıldı.
Okula gitmesi gereken gül yüzlü Narin’in, öldürüldüğü için okul yoklama listesine adı yazılamadı, bir taşa yazıldı. Günlerce bir derede, çuval içinde örselenmiş bedeniyle, üzerinde ağır taşlarla, belki de bütün dünyaya hepimize kahrederek, bulunmayı bekledi Narin.
Dilsiz şeytanlar diyarında yalnızca 8 yıl yaşayabildi. Keşke orada doğmasaydı Narin. Yaşadığı kapalı, kaotik topluma inat, gözlerinin içi gülen hayat dolu bir çocukmuş Narin. Gülen fotoğraflarından, dans eden videolarından tanıdık sevdik onu. Keşke biz hiç tanımasaydık da o gülüp oynamaya devam etseydi.
Ülkece Narin’e üzülmeye devam ederken, bir yerlerde incecik ip üstlerinde, uçurum kenarlarında nice Narin’ler dolanmakta. Başlarının üstünde kendilerini her an ezebilecek taşlarla yaşayan nice Narinler var ülkede. Halen bulunamamış kayıplarımız var, kapanmayacak nice yaralarımız var.
Belki de haksızlık ve adaletsizlik artık tahammül edilemeyecek boyutlara ulaştığından bu defa toplumun büyük bir kısmı yayın yasağı saçmalıklarına rağmen bütün yüreğiyle, vicdanıyla Narin’e daha çok sahip çıkmaya çalıştı.
Çoğunluğu oluşturan, gerçekten çabalayan; duyarlı gazeteciler, haberciler bilgi akışı sağlıyor, sanatçılar, dernekler, sivil toplum kuruluşları, sade vatandaşlar da var güçleriyle dehşete, şiddete karşı tepkisini ortaya koyuyor.
Öte yandan, uyuşmuş, uyuşturulmuş bir toplum gerçeği de söz konusu. Ardı arkası kesilmeyen dehşet verici, korkunç ya da saçma sapan, hukuksuz o kadar çok olay akıyor ki gündemden, sanki bir gösteri izliyormuş gibi bakıyor insanlar. Birkaç cümle kuruyor arkadaşıyla kahvesini içerken, çerez yerken, birkaç da gönderi atıyor sosyal medyasına bitti gitti. Tanık olduğu korkunç olayların çokluğu zihninde bu olayları normalleştirmesini kolaylaştırıyor.
Sosyal medyada bazı ünlü/ünsüz kişilerin, Narin ile ilgili paylaşımları, daha doğrusu paylaşım biçimleri rahatsız ediciydi. “Paylaşmış olmak için paylamış” duygusu veriyordu. Yurt dışında ya da yurt içinde yaptığı pahalı tatil görüntülerinin arasına, Narin’in sağ olarak bulunabileceğine zerre inancım kalmamışken “Narin bulunsun, sen de ekle” görüntüsünü ekleyerek “konuya duyarsız değilim” mesajını itelemeye çalışmaları midemi bulandırıyordu ve “insanları aptal yerine koyarlarken, kendi zekalarını baz alıyorlar,” cümlesini yeniden anımsıyordum.
Medyada, sosyal medyada “Narin melek oldu” cümleleri duygusal melodilerle paylaşıldı. Gerçek, gösteriye dönüştürüldü istemli istemsiz. Oysa Narin katledildi, ziyan oldu. Guy Debord’un “Gösteri Toplumu” adlı eserinde şöyle der; “Gösteri, gerçeğin tersine dönmüş halidir. Gösteri, dünyayı kendi imgeleriyle yeniden oluşturur, bu imgeler dünyayı yorumlamaktan öte, artık gerçeğin yerini almıştır. Gösteri, uyuma arzusundan başka bir şey ifade etmeyen, zincire vurulmuş modern toplumun gördüğü kötü düştür. Gösteri, bu uykunun bekçisidir.”
Uyanmak, gösteriye değil, gerçeğe odaklanmak gerekiyor.
Öte yandan her yeni yara, kapanmamış diğer yaraları yeniden derinleştiriyor. Ve hepsinin ağrısını Narin’le Narin’de yeniden yaşadığımız için çığ misali tepkilerimiz de büyüyor.
Müslüme, örneğin; dedesinin nitelikli cinsel istismarıyla öldürüldü. Sonradan dedesinin aynı zamanda babası olduğunu öğrendik.
Sonra, Güldünya; Akrabası tarafından tecavüze uğradığı için öldürüldü, Güldünya Tören, olmaz olsun töreleri gereği.
4 yaşındaki güzel gözlü Leyla örneğin; kayboluşundan 18 gün sonra bir dere yatağında bulunmuştu. 8-10 gün boyunca aç bırakılmıştı, açlıktan öldürülmüştü, sonra da dereye atılmıştı Leyla.
Aynı anda neler oluyor bu ülkede. Bir yerlerde çocuklar, kadınlar katlediliyor.
Bir yerlerde büyük soyguncular, güle oynaya, nispet yapa yapa dışarı çıkıyor.
Bir yerlerde hayvanlar katlediliyor. Bu kadar kötü mü devam edecek her şey?
Çınar’ın köpeği Alex’i de öldürmüşler örneğin. Alex Çınar’ın sahiplendiği bir sokak köpeğiydi. 6 Şubat gecesi o büyük depremde Çınar ve ailesi betonların altında kalıyor. Tüm ailesi ölüyor Çınar’ın. Enkazın başından bir an bile ayrılmıyor Alex. Ve nihayetinde Çınar’ı bulup enkazdan çıkartıyor. Katliam yasasının uygulayıcıları Alex’i zehirledi, Alex de öldü, artık yok.
Tolstoy’un sözünü anımsıyorum; “Bozulduğu zaman insandan daha korkunç bir yaratık yoktur.”
Ülkede öncelikle çocukların, kadınların ve elbette tüm halkın can güvenliğinin, huzurun sağlanabilmesi için besbelli ki ağır yaptırımlara ihtiyaç var. Ağır suçlar işleyenler ağır cezalar almalıdır.
Kayıp ya da öldürülen kadınlar ve çocuklar ülkesi burası. Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu’nun 2024 yılı Kadın Cinayetleri Raporu’na göre, 1 Ocak – 31 Ağustos tarihleri arasında en az 280 kadın erkekler tarafından yaşamını yitirdi. TKDF Başkanı “Narin” cinayetinden sonra yaptığı açıklamada şöyle diyordu; “Yetsin artık bu ülkede istismar edenlere çıkarılan aflar, 6 yaşındaki çocuğa kıyılan nikâhın uzayan davası ve Narin’e kıyan eller ile konuşan kadına kalkan eller cezalandırılsın.”
Gerçekten de, yetsin artık!..