Bugün 29 Mayıs, İstanbul’un 570. fetih yıldönümü… O İstanbul’u fethetmedi ama gönülleri fetheden büyük bir usta, yiğit bir İstanbul beyefendisiydi. Dile kolay 100 yıl, başka bir deyişle tam bir asır Türk dünyasına ve Türk müziğine hizmet etti.

Bozkurt İlham Gencer…

Adının başına mahkeme kararıyla Bozkurt ekleyecek kadar yiğit bir Türk milliyetçisiydi…

Yaptığı evrensel müzikle tüm dünyaya, Türk marşlarıyla da gençlere ilham verecek kadar büyük ustaydı…

Yaşadıklarıyla, eserleriyle ve sanatıyla hem Bozkurt adının hem de İlham adının hakkını sonuna kadar verdi.

Bir Bozkurt gibi yaşadı; sanatıyla, karakteriyle, duruşuyla da gençliğe ve herkese ilham oldu.

Herkesin kabuğuna çekildiği, kimilerinin Türk adını bile anmaktan korktuğu 1981 yılında “Ne Mutlu Türküm Diyene” marşını yazacak, besteleyecek ve her yerde söyleyecek kadar yürekliydi.

“Şu gördüğün dünya Türk’ün yaylası; İnişi Türk, yokuşu Türk, yeri Türk... Teneffüs ettiğin Türk’ün havası, rüzgârı Türk, yağmuru Türk, karı Türk” diye göğsünü gere gere söylerdi.

Sami Sefer Coşkun’un “Türk Marşı” diye bilinen ünlü şiirini de “Ankara’nın taşına bak” anonim müziği türünde düzenleyen ve besteleyen, her yerde göğsünü gere gere söyleyen de Bozkurt İlham Gencer’di…

“Biz Ata’dan aldık hızı,
Bayrağımız, kan kırmızı.
Alnımıza ay yıldızı,
Konar Türklük diye diye” sözleriyle haykırırdı….

Erciyes Dağı Tekir Yaylasındaki Zafer Kurultayında, Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu’nun sözlerini yazdığı “Aylardan Ağustos, günlerden Cuma; Gün doğmadan evvel iklîm-i Rum’a; Bozkurtlar ordusu geçti hücuma” sözleriyle başlayan Malazgirt Marşıyla coşturan da Bozkurt İlham Gencer’di.

Aynı zamanda Türk caz piyanistiydi. Yabancı şarkıları Türkçe’ye uyarlayıp düzenleyen ve Türkçe söyleyen ilk Türk sanatçısıydı…

Caz müziğinde bile milliydi…

En büyük başarısı da gönülleri fethetmesiydi…

Cenazesinde siyasi yelpazenin ve toplumun her kesiminden insan vardı. Sosyete diye tabir edilenler de vardı, kendilerini muhafazakâr görenler de cenazedeydi…

Cenazesi bile tam Türkiye gerçeğiydi…

Çünkü hep Türk gibi yaşadı, ilkelerinden asla taviz vermedi, herkesin gönlünü fethetti.

Yağmur Tunalı’nın çok güzel ifade ettiği gibi…

“Milliyetçilik boş söz, boş efelenme değildir. O değere sahip olmak çileli, yollardan geçmek işidir. Bozkurt İlham Gencer, hiç inmediği sahnelerde, sokakta, okulda, memleketin her yerinde bu ruhu gösterdi. Karakter heykelini böyle dikti.”

Ne yazık ki, iyi insanlar bir bir gidiyor… Mekânı cennet olsun.

*****

Önemli olan milletin rahat uyuması

İzmir kurtuldu, çok tatlı bir yorgunluk, Atatürk ve beraberindekiler, Ankara’ya hareket edecekler. Trene binerler, kompartımana çekilirler.

Ertesi gün kompartımanın kapısını çalar yaveri… Atatürk açar; yorgun, bitkin, kravatını yıkamaktadır.

Yaveri, “Paşam, bu ne hal? Hiç uyumadınız herhalde, niye böylesiniz?” diye sorar.

Atatürk, “Ya çocuk, kompartımanıma yastıkla battaniye koymayı unutmuşsunuz. Kolumu yastık yaptım ağrıdı, setremi yastık yaptım üşüdüm, bende uyumadım kalktım” cevabını verir.

Yaveri, “Aman paşam! Birimize haber vereydiniz, hemen size bir yastıkla battaniye getirirdik” der.

Bir ülke kurtarmaktan dönen komutan tarihi bir cevap verir, der ki:

“Geç fark ettim, hepiniz en az benim kadar yorgundunuz. Hiçbirinize kıyamadım. Önemli olan benim uyumam değil, milletimin rahat uyuması.”

*****

TEBESSÜM

Fatih’in büyüklüğü

St. Helen Adasında sürgünde olan Napolyon Bonapart’a, “Fatih Sultan Mehmet mi büyük, yoksa siz mi daha büyüksünüz?” diye sorarlar. Fransız hükümdarın cevabı şöyle olur:

“Büyüklükte ben Fatih’in çırağı bile olamam. Çünkü ben, kılıçla zapt ettiğim yerleri henüz hayattayken geri vermiş bir bedbahtım. Fatih ise fethettiği yerleri nesilden nesle intikal ettirmenin sırrına ermiş bir bahtiyardır.”

*****

GÜNÜN SÖZÜ

Ölü ağacı budamaya gerek yoktur, sabit fikirliye de laf anlatmaya…

Eddi Anter