İnternet son asrın en büyük buluşudur diyebiliriz. Bütün teknolojik imkânları sunması ve kolaylık sağlaması bir yana, hepimizin aynası oldu.
Hastalık derecesinde bağımlılık yapması tabii ki kabul edilebilir bir durum değildir ama internet olmamış olsa tek sesli medyada muhtemelen dünyadan haberimiz olmayacaktı.
Sosyal medya olmasaydı birilerinin dünyanın en lüks mekânında ıstakoz yediğini nereden öğrenecektik?
İnternet ve sosyal medya olmasaydı, seçimi kaybetmiş eski milletvekilinin tatilini da duyamazdık…
Belediyelerde devir teslim yapılırken, o güzel makam odalarını, banyoları, lüks ve şatafatı da göremezdik…
En önemlisi de sosyal medya olmasaydı kime hava atacaktık! Hava atamayacaksak niçin tatil yapalım ki, paralar boşuna mı gitsin!
Lüks mekânlar, turistik tesisler bile belki de boş kalırdı!
Herkes sosyal medyaya, tık tok diye isimlendirilen kısa video paylaşımlarına şiddetli tepki gösteriyor, toplumun ahlâkını bozduğunu söylüyor.
Ya televizyon ekranları, internet haber sayfaları çok mu farklı…
Televizyon dizileri ve filmler çok mu yapıcı, dürüstlüğü ve doğruluğu mu özendiriyor?
Aldatma üzerine kurgulanmayan kaç dizi var?
Aldatma yoksa şiddet, dolandırıcılık, üçkâğıt eksik olmuyor…
Asıl sorun sosyal medyada, dizilerde, televizyon haberlerinde değil.
En büyük sorun, çok eleştirilen, tartışılan, konuşulan dizilerin ve filmlerin izlenme oranlarının tavan yapması, ilk sıraya yerleşmesi…
En çok eleştirdiğimiz sosyal medya hesapları en çok takipçisi olanlar… En çok kızdığınız, bu kadar da olmaz dediğimiz videolar milyonlarca kişi tarafından seyrediliyor.
Müşterisi varsa, piyasaya mal süren ne yazık ki çok oluyor.
Günümüzde insanlara, hele hele sosyal medya kullanıcılarına verilebilecek en büyük ceza yok saymaktır, yani seyretmemek, takip etmemek, görmezden gelmektir.
Görmezden gelindiği zaman ne yumurtlarsa yumurtlasınlar, kimsenin umurunda olmaz…
Güya eleştiriyoruz ama daha çok seyredilsin, görülsün diye haberlere konu ediyoruz, hatta oturup uzun uzun konuşuyor, tartışıyoruz.
Sosyal medya toplumun aynası, dışa yansımasıdır.
Ne yazık ki eğitim seviyesinde dibe vurduğumuz ve fikir üretemediğimiz için şaklabanlık yaparak gündemde kalma telaşındayız…
Ne yediğini, ne içtiğini, nereye gittiğini, ne giydiğini paylaşmanın başka ne tür açıklaması olabilir…
Yapılan paylaşımın ucunun nereye varacağını bile düşünemiyorlar.
Görgüsüzlükten bile övgü bekliyorlar.
***
İki bardak su
Çok eski zamanlarda, bir hükümdar varmış, zenginliği tüm dünyaca bilinirmiş. Hükümdar her gittiği yere, hazinesinin bir bölümünü götürür ve bunları sergilemekten büyük onur duyarmış.
Hükümdarın hayatta en çok güvendiği, tek akıl hocası bir bilge kişiymiş. Günlerden bir gün bu bilge kişiyle otururken, hükümdar şöyle bir soru sormuş:
“Sen ki göğün gizemine ermiş, bilime yön vermiş bir adamsın. İnsanlar, ister hükümdar denli güçlü, ister savaşçılar denli onurlu olsun, ayağına kapanır, ağzından çıkacak bir sözü beklerler. Şimdi senin gibi bilge bir adamın fikrini merak etmekteyim, benim hükümdarlığım ve servetim hakkında ne düşünüyorsun?”
Bilge, hükümdarın gözlerine bakarak şu soruyu sormuş:
- Diyelim ki hükümdarım, kızgın ve uçsuz bir çöldesiniz. Ölmemek için, size uzatacağım bir bardak suya servetinizin yarısını verir miydiniz?
- Verirdim tabii.
- Zaman geçti diyelim, susuzluğunuz arttı, size uzatacağım bir sonraki bardağa servetinizin öteki yarısını da verir miydiniz?
Hükümdar biraz düşünür ve ardından “Ölmemek için evet” der.
Bunun üzerine bilge kişi, gülerek şu sözleri söylemiş:
“Madem öyle, o zaman övünmeyin fazlaca. Çünkü haşmetlim sizin servetiniz yalnızca iki bardak sudur.”
(Alıntıdır)
***
TEBESSÜM
Sekreter
Öğretmen öğrencilerine; eğer büyük bir firmanın genel müdürü olurlarsa ne yapacakları konusunda bir kompozisyon yazmalarını ister.
Öğrenciler tüm dikkat ve ciddiyetlerini takınarak yazmaya başlarlar. Ancak Temel’in hiçbir şey yazmadığını fark eden öğretmen sorar:
- Neden yazmıyorsun evladım?
Temel cevap verir:
- Sekreterimi bekliyorum.
***
GÜNÜN SÖZÜ
Boş teneke çok ses çıkarır.
İngiliz atasözü