Bir maczup yüzünden fes ile ilgili değer yargılarımız antipatiye dönüştü.

Oysa fes, bir zamanlar ilericiliğin simgesiydi.

Deryâ Kaptanı  Hüsrev Paşa, Tunus’tan dönüşünde ge­tirdiği, kimi deniz erlerine de giydirdiği “fes” adı verilen ve o zamana kadar Osmanlı’da bili­nip giyilmeyen bir başlık, Pâdişah II. Mahmud’un hoşuna gitmişti; bir fermanla askerlerin ve devlet memurlarının fes giymelerini buyurdu; yüzyıllardan beri kullanılan kavuk, sarık gibi başlıklar bırakılmaya başlandı Ancak, özellikle tutucu çevreler bundan memnun olmamış, fesin “gâvur icâdı” olduğunu öne sürmüşlerdi. Ne var ki, pâdişahın kendisinin de giydiği fes kısa zamanda yaygınlaştı. Tutucular, fesin “püsküllü belâ” olduğunu söyleyip yergiler yazarken, fese övgü yazanlar da vardı;

Padişaha ve Hüsrev Paşa’ya yaranmak için fese övgü yazanlar arasında, Dertli de vardı. İki şiir birden yazmıştı. Bunlardan birini açıklamasıyla birlikte aktarabilirim: 

Al renkler bahş eder ruhsâre-i hûbâna fes

Benzemez mi şâh-ı gülde gonca-i handâna fes

[Fesin kırmızı rengi, güzellerin yanağına benzer. Güllerin en güzelinin dudaklarının açılışına benzemez. Fesin rengi koyu kırmızıdır; “fes rengi”dir. Şair bu beyitte, fesin rengiyle güzellerin yanağının ve goncanın rengiyle benzerlik kuruyor.

Şöyle örter bastırır perçemleri mahfûz için

Hâil olmak maksadı manzûre-i düşmana fes

[Şöyle örter bastırır, perçemleri korumak için / Engel olmak amacı, düşmanın görmesine, fes]

Kudret-i Mevlâ ile günden güne şöhretlenip

Başların üstünde yer buldu gelip meydâna fes

[Tanrı’nın gücüyle günden güne yaygınlaşıp / Başların üstünde yer buldu, çıkıp ortaya, fes]

Kurt ile ağnâmı gezdirdi berâber dünyâda

Adl-i seyfi şâyi etti milket-i Osman’a fes

[Kurt ile koyunu gezdirdi yan yana dünyada  / Kılıcın adâletini yaydı Osmanlı ülkesine, fes]

Kahr-ı a’dâ kılmağa çekti süyûf-ı Haydar’ı

Anın için rengi al oldu boyandı kana fes

[Düşmanı kahretmek için çekti Hz. Ali’nin kılıcını / Onun için rengi al oldu, boyandı kana, fes]

Pâdişahlıktan murâd kaanundur ancak âleme

Haşre dek yâd olmağa kaanun yeter sultâna fes

[Pâdişahlıktan anlaşılan, kaanundur ancak dünyaya  / Mahşere dek anılmaya, kaanun yeter sultâna, fes]

Nice serdengeçtiyi serden geçirdi tîgledi

Dalkılıçlar zümresin daldırdı hep ummâna fes

[Nice yiğidi başından etti, kılıçladı  / Dalkılıçlar topluluğunu döktü hep denizlere, fes]

Bağbânın bağların soldurdu bâd-ı kahr ile

Hân ü mânın şöyle kıldı anların virâne fes

[Bahçıvanların bahçelerini soldurdu, kahreden yelle / Evlerini barklarını böyle etti onların virâne, fes]

Bârekallah hoş yaratmış Hak nazardan saklasın

Âl-i Osman devleti sultanı Mahmut Han’a fes

[Mübârek olsun, hoş yaratmış, Tanrı nazardan saklasın / Osmanoğulları Devleti’nin sultanı Mahmut Han’ı fes]

Fes değil medhiye-i festen murâdım Dertli’yâ

Bir vesiledir dua-yı Hüsrev ü Hakan’a fes

[Fes değil fesi övmekten amacım, ey Dertli / Bir vesiledir, Hüsrev’e ve Hakan’a  (Vezir Hüsrev Paşa ve Pâdişah II. Mahmud) duadır, fes] (Dertli, Ahmet Özdemir, Tura Yayınları 2017 İstanbul. Syf: 156-158)

Fes halk şairlerinin etkisiyle, halk arasında da modern ve aranan bir aksesuar olarak sevilmiş ve makbul armağanlar arasında yer almıştı. İşte bize bir Gaziantep türküsü:

“Fes başına fes başına / Püskülü ben olayım…Püskülü ben olayım / Başım ağrıyor başım ağrıyor / Başına kurban olayım / Sabah pazara varayım / Başına bir fes alayım /  Fes başına fes başına Püskülü ben olayım Püskülü ben olayım…”

Aynı bölgeden bir başka acıklı türkü, askerimizin başlığının fes olduğunu belirtiyor:

“Muş’un etrafında fesli gezerim

Elbisem kirlenmiş paslı gezerim

Vatan elden gitmiş yaslı gezerim

Ağla gözüm ağla gör neler oldu

Vatanı terk eden hainler oldu…”