Tarihin her döneminde yalakalar olmuştur. Yalnız insanlar arasında sanmayınız. Cümle hayvanlar arasında da örnekleri vardır.

Bir farkla: Eskiden bu meslek grubuna  goygoycular diyorlardı. İletişim teknolojisinin baş döndürücü bir hızla geliştiği günümüzde yalama, yalaka diye argolaştığı gibi türlü karikatürlere ilham da olmakta. Daha teknik bir adla onlara trol da dilebilirsiniz. Ama günümüz trolleri yalamalıklarının yanında, yalanda, dolanda, iftirada, küfürde mangalda kül bırakmıyorlar. Böyle bir kişilik pazarında dünün goygoycularının elleri öpülür.

  Sanırım Rıza Tevfik’in olacak. Yanlışım varsa lütfen düzeltiniz:

“Biz goygoycu dervişleriz, her birimiz ermiştir;

Maksadımız lokma, aştır, zikrimiz de geviştir.”

Goygoyculuk göreneklerimiz içinde yer etmiş. Nedir diye sorarsanız, özetle şöyle söyleyebiliriz:

Goygoyculuk bir dilencilik türüydü. Yine eski günleri bugünlere aktaran notlara göre:

“Muharrem ayının ilk haftasında aşure yapmak vesilesiyle sırtlarında torbalarla bir makam tutturarak mahalle aralarında buğday, nohut, şeker, pirinç, vb. toplamak üzere dolaşan, çoğu kör, topal olmakla birlikte aralarında gözü açık olanlar da bulunan dilencilere goygoycu denirdi. İlahiye benzeyen ve kendilerine özgü bir makamla bir tekerleme söylerlerdi. İçlerinden gür sesli biri, ‘Gökte melek, yerde her can ağlar’ dedikten sonra hepsi bir ağızdan ‘Hoy goygoy canım’ diye makamı tamamlar ağlaşırlardı. Bunlara halk arasında ‘goygoycular’ denirdi.”

Dilenciliğin geleneksel goygoycuları şimdi modernleşti. Şakşakçı, yalaka, dalkavuk kelimelerinin içinde vücut buldu. Bunlar durumdan vazife çıkarıp görev edindi Şakşakçılar, eski tiyatrolarda, alkışlamasını sağlamak için oyunun alkışlanacak yerlerinde alkışı başlatacak görevliydi. Oyunun tümünü onaylatabilmek için yığının tepkisinden yararlanan şakşakçı, bunu belli bir ücret karşılığında yapardı.  Yalaka ise kendi gibi sapsız ve omurgasız insanlara- haklı olsun olmasın- her konuda alkışla destek olan kimselere deniliyor.

Demem o ki, bunların goygoyculardan, goygoycuların bunlardan farkı yok. Dalkavuk tarlasında yemlenen canlılar bunlar.

Yine bir secim öncesindeyiz. Çevre goygoyculardan geçilmiyor. Bırakmıyorlar ki halk kendi iradesi ile vicdanlarının, aklının, mantığının sesini sandığa yansıtsın. 

Goygoyculuk, her koşulda, her zamanda ve her yerde iktidarın yanında bulunma ve nimetlerinden yararlanma sanatı. Buna sanat değil, hastalık da diyebiliriz.  Ancak goygoyculuk geni henüz bulunamadı.

Goygoyculuk, tüm dünyada ayni yaygınlıkta görülmekte. Yani coğrafi bir özelliği yoktur. Kentsel veya kırsal bölge goygoyculuğu farklı değildir. Yirmi haneli en küçük köyden en büyük metropollere kadar, üç kişilik işletmelerden, büyük holdinglere kadar, bürokrasinin her kademesinde, ilkokuldan üniversiteye kadar goygoyculuğa her yerde rastlanılıyor.

Goygoycu, her zaman baştakinin, yani iktidardakinin yanı başında olmaya çalışır. Goygoycuların yalnız ağzı iyi iş yapar, güzel hikayeler, fıkralar ve espriler bilir. Kedini diğerlerinden daha ilginç kılmak için dilini iyi çalıştırır. Rizikoya girmez. Goygoycunun kendisi çok az çalışır yada hiç çalışmaz. İş arkadaşlarının ya da altındakilerin yaptıklarını kendine mal etmekte ustalaşmıştır.

Goygoycunun siyasi görüşü yanar dönerdir. En önemli şey, kendi kişisel çıkarlarıdır. Goygoycu için kendi kişisel çıkarları, vatan ve milletin çıkarlarından bile önce gelir. Gerektiğinde kendi üç kuruşluk çıkarı için koca ülke zarar etse, çil çil dolarlar yurt dışına gitse bile, goygoycu bundan zerre kadar üzüntü duymaz.

Goygoycu herkese şirin görünmeye çalışır, Dinlediklerini, belleğine dikkatlice not eder ve belirli zamanlarda ve platformlarda istediği şekilde değiştirerek, ekleyerek kullanır. Sıklıkla başkalarını kötüleyerek nemalandığı kişinin ne kadar iyi birisi olduğu imajını yaymaya çalışır.