Kaz Dağlarının kuzey tarafını yeni yeni keşfetmeye başladığım dönemde burada yaşayan insanlardan sık sık ‘’bizim zeytinyağımız çok nefasetlidir’’ sözünü duydum. Hiç bilmediğim ve o günlerde ilgilenmediğim bir konu olduğu için çok önemsemedim bu cümleyi. Ev yapmak için bir bölümünde doksan adet zeytin ağacı olan bir arazi aldım ve zeytin ile ilgili maceram başladı.
Önce kırma zeytin yaptık. Zeytini kırıp bir kavanoza atıp üzerini suyla dolduruyorsunuz ve bu suyu kırma zeytin yeme kıvamına gelene kadar iki günde bir değiştiriyorsunuz. Sonunda içinde hiç katkı maddesi olmayan sadece su ile yapılmış nefis kırma zeytininiz hazır oluyor. İnanın çerez gibi tüketiyorsunuz buraların kırma zeytinini.
Hasat zamanı geldiğinde Ahmetçeli Köyü kooperatifine ait fabrikanın ve kontinü denen makinenin temizliği yapılıp sıkım hazır hale getirildi ve ilk hasat edilen zeytinler sıkılmaya başlandı. Makineden çıkan henüz sıcak yağımı tattığımda yaşadığım şaşkınlığı sizlere anlatamam. İlk aklıma gelen acaba ben bu güne kadar zeytinyağı diyerek ne yedim sorusu oldu. İnsanların neden bizim yağımız çok nefasetlidir dediğini de anlamış oldum. Çevremde Bayramiç zeytinyağını tadan herkes hemen hemen aynı tepkileri verdi.
Burada yaşayan insanlar Bayramiç’e bağlı beş köyün zeytin ve zeytinyağının çok kaliteli olduğunu söylüyorlar. Bu köyler Ahmetçeli, Zeytinli, Saçaklı, Pıtıreli ve Işıklar. Çoğu kişiden duyduğum ve hemfikir oldukları konu bu köylerin deniz ile Kaz Dağlarının tam ortasında yer alması; zeytinlerin hem deniz hem de Kaz Dağlarının muhteşem ve bol oksijenli havasında yetişmesi. Maalesef burada yaşayan köylüler ürettikleri bu denli kaliteli zeytinyağından yapısal sorunlar nedeniyle para kazanamıyor. Hatta oto tüketimleri olmasa inanın direk zarar edecekler.
Bu yazıyı tesadüfen ünlü gurmelerden Vedat Milör’ün Bayramiç zeytinyağını tattıktan sonraki samimi tepkisini, şaşkınlığını izledikten sonra yazmaya karar verdim. Yazının sonuna o programın bağlantısını da ekleyeceğim. Benim anlatmayı başaramadığım ‘’nefaseti’’ Vedat Milör’ün samimi tepkisi ve övgüsü en güçlü şekilde başaracaktır.
Buraların yani Kaz Dağlarının gözden kaçan başka bir zenginliği var; burada seksen beş yaşındaki insanları motosiklet üzerinde görüyorsunuz; önce çok şaşırıyor buralarda vakit geçirdikçe alışıyorsunuz bu duruma. Seksen yaş üstü insanlar ağaçlara çıkıp elma, zeytin topluyor, tarlasında sabahtan akşama çalışıyor, önüne kattığı seksen-yüz keçiyi sabahtan akşama kadar otlatıyor. Zeytinyağının çok yoğun kullanılmasına bağlıyorum bu yörenin sağlıklı insanlara ve ihtiyar delikanlılara sahip olmasını; yemeklerinde başka yağ asla kullanmıyorlar. Buralar ihtiyar delikanlılarla dolu inanın.
Sahip olduğunuz zenginliği bilmemek gücünüzü boşa harcamaktır. Sularınızın boşu boşuna akıp gitmesidir, toprağınıza sahip çıkmamaktır. Dünyanın en kaliteli zeytinyağlarından birini üretip üç otuz paraya başka bir ülkeye yalvar yakar satmaktır. Bizim olana sahip çıkmazsak mutsuz insanlar ülkesine dönüşeceğiz. Bizden önceki insanların sırtlarında dağlara su taşıyarak kurduğu zeytinliklerin ahı mutlaka tutacaktır bizleri.
Meraklısına Vedat Milör’ün programının bağlantısını bırakıyorum.