Gevheri’nin şiirlerinden  Şam’ı Arabistan’ı, Anadolu’nun bir çok yerini,  dolaştığını anlıyoruz.

Rumeli serhatlerinde bir çok seferlere katıldığı görülüyor.

Bir süre Hattat Fahri Paşa'nın Divan katipliğini yaptığı biliniyor.

Gevheri aruz vezni ile de şiirler yazdı. Ama asıl ününü hece vezni ile yazdığı şiirlerde gösterdi.  Şiir dışında musuki ile ilgilendiği sanılıyor. Bildiğimiz "gevheri" makamının ona ait olduğu öne sürülmekte.

Eserlerinde sık sık felekten şikâyet etmesi, günlerini mutluluk ve huzur içinde geçirmediğini göstermekte.
 

Dost bağının meyveleri erişti

Ayva benim, elma benim, nar benim:

Çeşmim yaşı ummanlara karıştı,
Cefakarım, sitemkarım var benim

Yedi derya boz bulanık selimden
Halkı alem aciz kaldı dilimden,

Ben bülbülüm, ayrı düştüm gülümden,
Efgan benim, matem benim, zar benim.

Mail oldum kisvesine, tacına,
Bend olmuşum siyah zülfün ucuna
Mansur gibi asılırım saçına,

Kakül benim, perçem benim, dar benim

Gevheri der kime gönül katayım;
Cevherimi nadanlara satayım,

Dost bağında bülbül gibi öteyim ,
Gülşen benim, güller benim, har benim.

Gevheri'nin şiir dünyası renkli ve hareketliydi.  Herşeyden önce o bir âşıktı.

Hep sevgilisinin peşinde koşar gibidir. Kuşkusuz, her aşık gibi tek arzusu kavuşmaktır.
Ancak, koştukça, kavuşmak için çoşup taştıkça kaybeder. Harap, yaslı, umutsuz, serzeniş ve sitem dolu olarak sorar:

Bu benim divane gönlüm

Yine hubdan huba düştü

Hesapettim ben payıma,

Bir kameti tuba düştü.

Durmuş bana hüsnün öğer

Zülfü sinesini döğer

Kimi atlas diba giyer

Şükür bize aba düştü.

Kiminin meskeni külhan.

Kimi geda kimi sultan

Kimisi yar ile mihman

Kimi yârdan cüda düştü.

Gevheri der bu ne demler

Akıttım gözümden nemler

Bunca çektiğim sitemler

Her bir dosttan caba düştü

Kuşkusuz aşk bir ihtiyaçtır. Hayatın pek çok problemi, Gevheri' ye bu ihtiyacı unutturmamış. Kalbi sürekli olarak sevgilisinin yanında kalmış. Gurbet elde hatırladığı yalnızca sevgilisidir. Hayalinda yalnızca onun yüzü vardır. Onu düşünür, ondan söz eder. Uzaklara gittikçe bir başka öksüzleşir, bir başka ağlar:

Bana yardan vaz geç derler

Ben geçerim gönül geçmez.

Uftadesi çoktur derler

Ben geçerim, gönül geçmez.

Aşkına düştüm ne çare,

Sataşmışım ahu zare,

Çekerlerse beni dare.

Ben geçerim, gönül geçmez.

Aşk tuzağına tutuldum

O yâre yandım yıkıldım

Ara yerde ben çekildim

Ben geçerim gönül geçmez.

Seni bana veren haktır

Kuzum aşıkların çoktur

Severim, inkarım yoktur.

Ben geçerim gönül geçmez.

Gevheri der o kaşların

Aşka çoktur işlerin

Harman sonu dervişlerin

Ben geçerim gönül geçmez.

Gördüğü vefasızlıklar, çektiği cefalar, Gevheri' yi zaman zaman kayıtsız; insafsız, zalim yapmıştı.. Ya  da Gevheri böyle görünmeye özenmişti.

Varsağılarda olduğu gibi şiirlerin "Be", ''bre'', “hey” gibi ünlemlerle başladığı oluyordu:

Hey ağalar zaman azdı

Düşmüşe il üşer oldu

Küllükte sürünen eşek

Cins atla yarışır oldu.

Palas üstünde yatmayan

Bıyığ'na pala batmıyan

Porsuk ardından yetmiyen

Ceylana ulaşır oldu.

Evlerinin önü yazı

Yazılır turnası kazı

Yaşına yetmedik kuzu

Koç ile vuruşur oldu.

Gevheri der işler hata

Katırlar baskındır ata

Olur olmaz maslahata

Çocuklar karışır oldu.

Bu varsağıda görüldüğü gibi Gevheri’nin toplum yaşamındaki yozlaşmaları eleştiren, taşlayan şiirleri de vardı. Sunduğum bu şiirin vurgusunun 400 yıl sonra günümüzde geçerli olmadığını söyleyebilir miyiz?

Gevheri Bektaşi miydi? Bu sonun yanıtı tartışılmalı. Ama ben onun bektâşîsever olduğunu söylemekte sakınca görmem.

“..Hacı Bektaş gibi sahib kerâmet / Erkânımız vardır pîrsiz değiliz” dizelerinde, Hacı Bektâş-ı Velî’ye sevgi ve saygısını belirtiyor.

“Gevherî görel’den sen yüzi mâhı

Dîvânedür aşkun ile billâhi

Gayet sevdiğinden Hüseyin Şâh’ı

Kerbelâ’dur bu gün meydâna geldüm” 

dörtlüğünde, Kerbelâ ve şehitlerine telmih yapılırken, bir başka şiirinde;

“Nice oldu evliyalar kanı on iki imam, / Melekülmevt onların destine sundu dolu cam,” diyerek On iki imamdan evliyalar kaynağı olarak söz edilmektedir. Yine özellikle Alevi Bektaşî şairlerinin sıklıkla söyledikleri şathiyeler Gevherî’de de bulunuyor.